Yine bir 4 Eylül'ü yaşıyor Tire. Yine, yeniden Eylül başlarında kurtuluşun coşkusunu yaşıyor Ege. Hem de 100. yılında...

Kutlu olsun!

30 Ağustos 1922 Çarşamba günü, o kutlu gün; Kütahya - Dumlupınar - Zafertepe Çalköy'de, saat 19.30'da tekbir sesleri ve olabildiğince coşkuyla, dualar ve "bin şükür" sözleri arasında, Mustafa Kemâl Paşa'nın Başkomutanlık Muharebesi'ni kazanmasıyla başlayan ve "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!.." emriyle 3 koldan İzmir'e ilerleyen orduyu; Yunan ordusunun kaçarken tüm Ege şehir, kasaba ve köylerini yakıp yıktığı yerlerdeki fedakar Türk halkı ellerinde Türk bayraklarıyla beklemekteydi...

Onun içindir ki; Eylül ayı, hele ki başları, sadece hazan ve doğanın güz başlangıcı değil "Türk’ün Milli Kurtuluş Ayı"dır da...

*****

Büyük Zafer’in gerçekleştiği 30 Ağustos ile İzmir’in düşmandan kurtarıldığı 9 Eylül arası, sadece ve sadece 10 gündür dostlar. Bu 10 günde insanüstü, inanması zor bir enerji ve coşkuyla tüm Ege şehir, kasaba ve köyleri düşmandan arındırılmış ve kurtarılmıştır...

1 Eylül'de Uşak,
2 Eylül'de Eskişehir,
3 Eylül'de Sındırgı, Tavşanlı, Dursunbey, Eşme, Emet ve Ödemiş,
4 Eylül'de Buldan, Simav, Tire'm ve Bayındır,
5 Eylül'de Bilecik, Nazilli, Alaşehir, Gördes ve Salihli,
6 Eylül’de Akhisar, Balıkesir, Söke, Gönen ve İnegöl,
7 Eylül'de Aydın,
8 Eylül'de Burhaniye, Manisa ve Kemalpaşa,
9 Eylül'de ise Edremit ve Menemen'le birlikte İzmir düşman işgalinden kurtuldu...

Ardından; 
11 Eylül’de Bursa, Foça, Gemlik ve Orhaneli, 
12 Eylül’de Mudanya, Kırkağaç, Urla, 
13 Eylül’de Soma, 
14 Eylül’de Bergama, Dikili ve Karacabey, 
15 Eylül’de Alaçatı ve Ayvalık, 
16 Eylül’de Çeşme, 
17 Eylül’de Karaburun, Bandırma ve son olarak
18 Eylül’de Erdek düşman zulmünden kurtarıldı...

Ve bir millet, böyle böyle tekrar dirildi...

*****

Yaşayan efsane, fikir ve düşün insanı, yazar, şair ve tarihçi Yaşar Aksoy'un; 2004 yılında, 98 yaşındayken aramızdan ayrılan babası Cemal Aksoy anlatıyor:

"... Kafkasya Ahıska Türkleri’nden olup Uşak’a yerleşen Sağlık Memuru Aşıcı Ahmet Efendi’nin en büyük oğluyum. Yunan işgalinde 13 yaşımdaydım. Evimiz hâlâ Tabakhane Yolu başındadır. Yunan askerleri Uşak’ta büyük zulüm uyguladı. Her sokak başında askerleri vardı, camileri karakol yaptılar, mahallemizin çeşmesinde karavana yıkar ve hayvan sularlardı. Biz çocuklar onları seyrederdik...

Bir gün arkadaşlarımın elime tutuşturdukları iskambilin papazını çeşme başındaki askerlere gösterip, anlamını bilmediğim ve arkadaşlarımdan öğrendiğim bir Rumca cümleyi birkaç kez tekrarladım. Meğer bilmeden küfür etmişim. Beni yakalayıp feci şekilde dövmeye başladılar. Anam, karşı evimizden, feracesi ve çarşafı apaçık halde fırladı, arslanlar gibi saldırıp beni kurtardı...

Yunan, bozguna uğrayıp kaçarken, 31 Ağustos gecesi şehri ateşe verdi. Çarşı ve Türk mahalleleri ateşler içinde kaldı. Sabaha karşı şehrin içlerinde en son Yunan birlikleri ile bizim çeteciler ve mahalle kabadayıları arasında büyük çatışma çıktı. Bir yandan da alevler gökleri yalıyordu. Ordumuz Uşak köylerine girmiş ama şehre ulaşamamıştı...

Sabahla birlikte ordumuz şehre çarpışarak girdi. Anamın elinden kurtulup, sokaklara fırladım. Yediğim dayağın intikamını alacaktım. Sokaklara bol miktarda silah, cephane ve ölü askerler saçılmıştı. Yerden pırıl pırıl bir süngü kaptım. Tam dayak yediğim çeşme başında, yerde yatan her tarafı kan içinde ölü bir Yunan askerine yaklaştım ve şakağından süngüyü batırdım. Adam müthiş bir şekilde bağırarak fırladı. Meğer üstünü kanla sıvayıp ölü taklidi yapıyormuş, kargaşa ilerleyince kaçacakmış. Beni hırsla yakaladı, tam boğazımı sıkıp öldürecek iken, mahallemizin ünlü kabadayısı "Kel Bekir" yetişip, tek atışla tabanca ile Yunan askeri vurdu. Ben yatağa düşüp sarılık oldum...

Kel Bekir, "Vatan haini" olarak bilinirdi. Uşak’ta Yunan askerlerine fahişe bulur, onlarla yatıp kalkar, gece yarıları Yunanlıların kollarına girerek, bahçe aralarından işret âlemlerine götürürdü. Ordumuz Uşak’a girince, babamın da içlerinde bulunduğu bir komisyon derhal Kel Bekir’i sorguya çekti...

Bekir amca, komisyonu bahçelere götürüp su kuyularının dibinde yatan Yunan cesetlerini bir bir yukarı çıkarıp gösterdi. Bu şekilde içirip içirip kuyulara attığı tam 40 Yunan askerini öldürmüştü. Mustafa Kemâl’in gizli örgütünün mensubuymuş...

İşte bu kahramanlar sayesinde savaşı kazanmıştık. Kel Bekir atına atladı ve bir zamanlar vatan haini olarak nefret edildiği Uşak’tan ayrıldı. Ordunun peşine takılıp İzmir’e doğru uçtu gitti. Bir daha şehrine dönmedi... Hiç haberini alamadık..."

*****

Bu önemli anları dinledikçe ve duydukça, sadece; tüm yüreğinde, tüm yüreğiyle hissedenlerin, şerefsizi ve soysuzu hârici, ki, çoktur coğrafyada;

"Vatan" diyenlerin,
"Önce Vatan" diyenlerin,

Bu inancı ve gururu birlikte yaşayanların, tüm vatanseverlerin kurtuluş günleri kutlu olsun...

Bu Milli Kurtuluş gerçekleşmeseydi, Ege yörelerimiz de acımasız birer "Yunan-Ermeni vatanı" olacaktı...

Bu kurtuluş heyecanı, 100 yıldır coşkusu hiç eksilmeden tüm Ege yörelerinde kutlanır. Her yöre kendi çapında "Kurtuluş Şenlikleri" yaparak günün anlamını yeni kuşaklara aktarır...

Memleketim, doğduğum toprakların, Tire'min kurtuluş günü de bugün dostlar. Kurtuluşunun 100. yılı kutlu olsun Tire'm. Ağustos ayında yıllık iznimi geçirmek için gittiğim Tire'mde bir grup Tire sevdalısı dostla yani Tire Türk Müziği Kültür ve Sanat Derneği üyesi dostlarla birlikte çalışıp, çabaladık ve biz de "Tire'nin Kurtuluşunun 100. Yılı Şenlikleri"ne katkı sunduk...

Biliyorum ki, Türk'ün bu bağımsızlık bilinci sonsuza kadar yaşayacak...

Mustafa Kemâl Paşa Ordusunun kahraman askerleri, yurdumun imanlı halk savaşçıları, Atalarım, tüm Ege’yi düşmandan temizleyen şanlı bağımsızlık neferleri... 

Rahmet ve minnet hepinize... 

Hakkınız, istiklalimizin arması olsun!

Kurtuluşumuzun 100. yılı kutlu olsun...