Hayat aynı demlik gibi değil mi??? Yaşadıklarımız, acısıyla, tatlısıyla, kahkahasıyla, gözyaşıyla birbirine karışıyor öyle bir  kaynıyor öyle bir demleniyor ki; olgunlukla karşıladığımız her güne şükürle bakmayı öğreniyoruz…Aynı tavşan kanı bir demlik çay gibi…Çay yalnızlığı sevmezmiş, illa birini istermiş yanına, bir dostu, bir arkadaşı…



      Yanındaki fincan mı? 
Gelecek, umut, hayal, hayata bir yerden tutunmak için en büyük sebep, yudum yudum içilen, yürekten dilenen, faldan gerçeğe dönülmesi istenen…
     Resimdeki pastayı ince ince işledim, hayalimde ne varsa başında sabahladım, tanıdığım sevdiğim insanı pastama taşıdım, emek verdim, pastamı verirken gözlerde gördüğüm şahane ışıkla emeğimin karşılığını yanında da tatlı dille doya doya aldım…
KOLAYDUR HA? TABUREDUR HAAAA? SEVDADUR SEVDAAA!!!
Hayatta bazı şeyler o kadar küçük görünür, o kadar basittir ki anlamazsın kolay elde ettiğin için altında yatan emeği...İnce uğraşı, alın terini, içine sığdırılanları bilmezsin...
Rize’de bir amca: koluna takmış birkaç tabureyi gelmiş pazar yerine satmak için...
Kadın başında; üçün beşin hesabında: “Yaaa amca ne var ki? Tabure işte! Hadi da! Sen verursun”
Adamın gözleri büyüdü… Bir anda: “Veraceksem da vermem artuk, yalvarsan da vermem da!
Tek tek sardum bu ipleru içunden geçurdum, hamdu, ağaçtu da alduğumda, işledum sevda gibi. Kolay haaa? Tabure işte haaa? Emekturrrr,emeeeekkkk, SEVDADUR SEVDAAAAA...”
Tekmiş yapan, orada son kalanlardan yani...Epey durduk, sohbet ettik, gönülledik...
Oya gibi işlemiş hepsini, her modeline ayrı bir isim takmış, hepsine de sevdasundan erken kaybettiği karısından hikayeler...Evlenmemiş bir daha: “nasul koklarum başka kadunun saçlaruni” Üç çocuğu varmış, biri kundakta, gitmiş; almış elinden yaradan her gün gitse de mezarına dünüp gelmemiş yanına...Baba mesleğine vermiş kendini, tek tek işlemiş tabureleri, işledikçe ruhu isyan etmeyi bırakmış, işledikçe kini geçmiş yaşadıklarına, yaradanına...Kadere inanmaya başlamış, alın yazısına...Yavruları büyümüş biri öğretmen çıkmış, biri doktarasını yapıyormuş, kundaktaki en küçük olan biraz haylaz çıkmış ama onuda vermiş bir adamın yanına: “etu da senun, kemiğu da” demiş... “Baba bırak çalışma” dese de evlatları: “Berakurmiyim hiç! bu benim sevdam daaa; ölene kadar...”
Hayat! Sen nasıl birşeysin? Nelerde gizlisin? İnsanoğlu nerelerde yakalıyor da tekrar tutunuyor sana??? Sır gibisin; bazen bir tabureye bile saklanan “sır”...
Amcam taburede bulmuş hayatın sırrını, ruhunu dizginlemeyi, bedeni tek tek işlerken yorulsa da sevdasu onda gizli, tıpkı benim gibi …
         Ben bir pastacıyım, şeker hamuruna aşık bir pastacı…Bir öğretmenin tek tek öğrencilerine paha biçememesi gibi benim işim de…Arkadaşlarım ve ailem beni izlerken “çook ince iş, yoruluyorsun kıyamıyoruz sana” deseler de;  ben, inatla elim unda, pastamın başında… Seviyorum işimi, içimden taşıyor, fışkırıyor…İnanın bir çok meslek gibi pastacılıkta deli işi; elimde şeker hamuru, yüzüm gözüm un, evde her yer pasta saatlerce başında…
            BU ANLATACAKLARIM BELKİ SİZİ RAHATSIZ EDECEK, BELKİ DE “HELAL SANA BEE, YÜRÜÜ!” DEDİRTECEK TÜRDEN… AMA OKUYUN, BUNLAR BENİM NAÇİZANE YÜREKTEN GELEN FİKİRLERİM, HAYATA BAKIŞIM…
         İster üniversite mezunu olayım ister olmayayım ki; Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 4 yıllık Maliye Bölümü mezunuyum…Hayat şartları beni aldı, savurdu, evirdi çevirdi, yaşantımı kurdu  ve bir güzel elime tutuşturdu…Beni takip edenler bilir; mezun olduğum maliye ile ilgili de çalıştım, öğretmenlik te yaptım, keyifle ve sevgiyle…İlkokul birinci sınıftan itibaren okuttuğum öğrencilerim şimdi lise sıralarında, beni hala sosyal medyadan takipteler…
        Güzel ülkemin en ücra köşelerinde de görev yaptık; eşimin yollarını gözleyerek, “ha geldi ha gelecek, şükür yaradanıma ki bugün de sağ salim kavuştuk” diyerek…Ankara’da doğdum Ankara’da büyüdüm, ailem eğitimci ki; olmayabilirdi de…
         Her kim olursam olayım, hayatın neresine tutunursam tutunayım: İster pazarda tabure satayım, isterse maydanoz; ister kuaförde çırak olayım, isterse sahibi; ister dev restoran zincirim olsun isterse garson olayım; ister tarlada topladığım meyvelerimi satayım isterse fabrikada sezonluk çalışayım; ister tamirhanem olsun, isterse elim yüzüm yağ içinde bir çırak; ister sabahlara kadar diktiğim elbiseyi satayım, isterse sabahın körüne kadar matbaada basmak için debelendiğim gazetem olsun veya ev satmak için günlerce uğraştığım emlakçı dükkanım…
        UNUTMA! HER NE OLURSA OLSUN HAKKIYLA YAPILAN HER İŞ KUTSALDIR, BEN EMEKÇİYİM…EMEĞİN PAZARLIĞI OLMAZ,  BİZDE MESLEK SEVDADUR!!!
          Paranızla alsanız bile size sunulan emek için karşınızdaki insanla konuşmanıza dikkat edeceksiniz…Emeğini satan insanın kazandığı para da, aynı sizinki gibi sonuna kadar helal…
“Bana şuradan şunu ver!”
“Şunu yap!”
“ Canım kaç para istiyorsun şimdi?”
“Ablacım, abicim yapabileceksen yap yoksa oyalama beni”
“Hadi yap bi güzellik!” 
“Alt tarafı şu kadarcık şey için mi bu para?”
diyenlere emekle yapılan işleri küçümseyenlere benden okkalı bir selammm olsun!!! Çok bilirim sabahlara kadar bir pasta yapmak için uğraştığımı…
Hiç düşündün mü? O süpermarketlerden aldığın salatalığın aslında o markette yetiştirilmediğini, sanayinin kapalı olduğu Pazar günü on binler hatta yüz binler saydığın son teknoloji ürünü aracının en basit arızasında telefona sarılıp arayabileceğin bir ustanın kalmadığını, tabii ki kaliteli bir eğitim her insanın en doğal hakkı ama herkes doktor, mühendis, avukat vb. olduğunda çöpleri kimin toplayacağını, 
      Ben hayatım boyunca bana emeğini yüreğiyle sunan hiç kimseyle bu tarz konuşmadım, konuşmam da…İşine, emeğine sarılmış herkes; hani biraz öncede söyledim ya, pazarda maydanoz satan teyzem de başımın tacı, onun yaşındaki kadınlar günden güne koşarken teyzem tembelliği seçmemiş, yağmur çamur içinde bahçesine diktiği maydanozları güneşin altında toplamış, iple bağlamış pazara gelmiş satmakta, ondan aldığım iki maydanoz hoş muhabbetle günümü aydınlatmakta…
        Aldığınız şey pazardaki meyve de olsa, iki tabure de; unutmayın verdiğiniz parayla karşınızdakini zengin yapmıyorsunuz, aksine o sizin ihtiyacınızı gideriyor. Rabbim doyurmayacağı boğazı açmazmış, paranızla satın  aldığınız şey sadece emeğidir, onu yapan kişi değil…
         Emeğini sakınmadan yürekten çalışan, gece gündüz demeyen, eşyaları sırtında taşıyan hamallarıma, pazarı bir gün öncesinden kuran gece başında sabahlayan pazarcılarıma, tarlada çalışan emeğinin terini mendiline silen çiftçilerime, öğrencilerine bir fazlasını öğretme aşkıyla yaklaşan yavruları gibi sahip çıkan öğretmenlerime, hastalarını para olarak görmeyen  Hipokrat Yeminine sonuna kadar bağlı olan hastanelerde zor şartlarda çalışan ve hayat kurtarmak için hayatından veren doktorlarıma, eczacılarıma, bizi doğru bilgiye ulaştırmak için  gece gündüz demeden oradan oraya sürüklenen gazetecilerime, doğu batı demeden vatanımın her karış toprağında görev yapan seve seve canını feda eden askerime, polisime; bir avuç kömür için bir ömür verenler, fabrikada, bankada ve daha sayamadığım bir çok iş kolunda çalışan emekçilere her daim alın terinin karşılığını helalinden alabilmeleri dileğiyle sonsuz saygı ve sevgi ile…