Bugün isterseniz biraz düşünelim ve gülelim.

GECE İLE GÜNDÜZ
Bir bilge kişi, çölde öğrencileriyle otururken demiş ki: “Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?” Öğrencilerden biri: “Uzaktaki sürüye bakarım,” demiş, “Koyunu keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir.” Başka bir öğrenci söz almış ve “Hocam” demiş, “İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki sabah başlamıştır.”
Bilge kişi, uzun süre susmuş. Öğrenciler meraklanmışlar ve “Siz ne düşünüyorsunuz hocam?” diye sormuşlar. Bilge kişi şöyle demiş: “Yürürken karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı beyaz mı diye ayırmadan ona “bacım” diyebildiğimde ve yine yürürken önüme çıkan erkeği, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, “kardeşim” sayabildiğimde anlarım ki; sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır…”
BABASI VE OĞLU
Nebraska’da yaşlı bir adam yaşardı.. Patates ekimi için bahçeyi bellemesi gerekiyordu. Lakin bu ona göre çok zor bir işti. Tek oğlu olan David ona yardım edebilirdi fakat o da hapisteydi. Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve sorunu açıkladı:
“Sevgili David, 
Patates bahçemi belleyemeyeceğim için kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlı sayılırım. Burada olsan tüm derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin. Sevgiler Baban…”
Bir kaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı:
“Babacığım, Allah aşkına bahçeyi kazma. Ben oraya cesetleri gömmüştüm. Sevgiler David.”
Ertesi gün sabaha karşı FBI ve yerel polis çıkageldi ve tüm bahçeyi kazdı lakin hiçbir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyip gittiler. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı: 
“Babacığım, Şimdi patatesleri ekebilirsin.Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım.”
DİPLOMASİ DENEN ŞEY BU…
Adamın biri Afrika´da safariye çıkarken, yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek bir gün  ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. 
“Şimdi başım dertte” diye düşünmüş. Etrafına bakmış yerde kemik parçaları görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş: “Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı?”
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış: “Tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım,” diye düşünmüş leopar. Tüm bunlar olup biterken bir başka ağacın üstünde bir maymun olanları izliyormuş, bildiklerini anlatıp bundan sonra kendisini leopardan kurtaracağını düşünmüş. Leoparın yanına gidip köpeğin kendisini kandırdığını söylemiş. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna, “Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım” demiş.
Az önceki yerde bekleyen minik köpek, bakmış kızgın leopar sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaşmakta. Ne yapacağını düşünürken, kaçmaya da kalkmamış. Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken, yine kendi kendine konuşarak leopara duyurmuş: “Şu aptal maymun da nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok! “DİPLOMASİ DENEN ŞEY BU…
CANLILAR KAÇA AYRILIR?
Öğretmen: “Gel oğlum. Kalk bakalım tahtaya, sana bir sorum var.” “Buyurun, öğretmenim sorun.” “Canlılar kaça ayrılır?” “4’e ayrılır öğretmenim.” “Bana yanlış gibi geldi ama say bakalım.”
“Bitkiler, Hayvanlar, İnsanlar, Çocuklar…” “Çocuklar da insan değil mi oğlum?” “Haklısınız, o zaman canlılar üçe ayrılır öğretmenim.” “Peki, şimdi yeniden say bakalım. “Bitkiler, Hayvanlar ve Çocuklar… “Oğlum, insanlara ne oldu?” “Kalplerinde sevgiyi yeşertip düşünebilenler hep çocuk kaldılar, diğerleri de hayvanlaştılar öğretmenim..”
Hep insan kalıp hayvanlaşmamak dileğiyle saygılarımla hoşça kalın.