Suriye'de devam eden iç savaşı sonlandırmak amacıyla rejim ve muhalifleri görüşme masasına oturtmak için planlanan Cenevre görüşmeleri konusunda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “PYD davet edilirse görüşmeleri boykot ederiz.” dedi. Moskova’dan Çavuşoğlu’na anında yanıt geldi: “Siz zaten Cenevre’ye katılmıyorsunuz.” Bu arada şunu anlamayanlara baştan söyleyeyim. Ben PYD’yi savunmuyorum.

Yani iktidar tıpkı “one munit” olayındaki gibi kahramanlığa soyunmak istedi. Öncelikle dünyada ilk kez davet edilmediği bir toplantıyı boykot eden bir bakanımız oldu. Cenevre toplantısı sadece Suriye toplantısıdır ve BM temsilcisinden başka yabancı yok. Yani ne Rusya ne ABD ne de başka bir ülke. Sen her şeyden bihaber misin? Ancak kendi seçmenine “Bak nasıl posta koyduk” diye hava atacaklar ya. Dün dışişleri personeline “monşerler” diye hakaret ederken her şeyi çok iyi biliyordunuz. Fransa’ya boykot dediniz, 3 günde vazgeçtiniz, İsrail’e boykot dediniz, 2 gün geçmedi ticaret rekor kırdı. PYD ne zaman terör örgütü oldu? Madem PYD kandilde kurulmuş PKK’nın Suriye koluydu, o zaman neden 1 yıl önce Salih Müslim’i Ankara’ya davet ettiniz, kırmızı halıyla karşıladınız? Ankara’da Kürdistan bayrağını Türk bayrağı ile birlikte yan yana kimler koydu? Binlerce peşmergeyi Türkiye üzerinden PYD`ye destek olsun, Kobani’yi savunsunlar, diye oraya kim gönderdi? Son seçim mitinginde Davutoğlu ''Kobani’deki kardeşlerime selam olsun'' demedi mi? Süleyman Şah türbesi kaçırılırken PYD ile işbirliği yapılmadı mı? O zaman PYD terör örgütü değil miydi? Bir Avrupalı yetkili çıksa bunları sorsa ne cevap verirsiniz?

Bakın eski bakan Hüseyin Çelik neler diyor: “PKK, silahları bırakıp ülkeyi terk etmek yerine, kentlere yerleşti. Çözüm sürecine zarar gelmesin diye de, iyi niyetli olarak valiler, kaymakamlar, polisler, askerler de elleri kolları bağlı beklediler. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın olduğu Çözüm Süreci toplantılarında olacakları anlattık ama, sürecin romantizmine kapılan arkadaşlarımızın tepkisini aldık. Zaman bizi haklı çıkardı.” Arınç’ın aynı şekilde söylediklerini daha önce yazdım.

Beyler birazcık tutarlı olun da dünyaya rezil olmayalım. Habur’da, Kopenhag’da, Dolmabahçe’de, Oslo’da kardeş olup birlikte poz verdikleriniz, Diyarbakır’da elele tutuşup ağıt yaktıklarınız bunlar değil miydi?. Şimdi niye dışlıyorsunuz kankalarınızı! Bütün dünya size gülüyor. Dışarıda çuvalladınız, ama utanmanız yok, şimdi dönün içeriye paralel, akademisyen, Allah, din, deyin. Nasıl olsa bu blöfleri yiyen, dünyadan habersiz % 50’lik bir kesim var ülkede. İlkesiz dış politika hiç bir zaman saygınlık getirmez. Türkiye'nin 2002 yılına kadar dış politikada kazanılmış haklarını, komşularıyla olan iyi ilişkilerini 14 yılda yok ettiniz. Yazıklar olsun böyle siyasetçilere ve bunlara oy verenlere.

*     *     *

Anayasada "kanunsuz emir” denilen bir olay vardır. Der ki "Kaynağını anayasa ve yasalardan almayan hiçbir emir uygulanmaz, emri veren ısrar ederse bu emri yazılı olarak vermesi istenir. Yazılı olarak verirse emir uygulanır, ancak bunun sonuçlarından tamamıyla emri veren sorumlu tutulur.” Muhtarlardan sonra şimdi de kaymakam sevdası başladı. Valiler sıra size geliyor. Geçen hafta kaymakamları toplayan Erdoğan, “Mevzuat şöyledir, böyledir, yeri geldiğinde koyun mevzuatı bir kenara, kendi zihinsel inkılâbınızı devreye sokun. Gerekirse belediyelerin araç gereçlerine el koyarak, diğer imkanları kullanarak hayatı normale döndürmek zorundayız” diye konuştu. Alenen kaymakamlara kanunları bir tarafa koyup talimatlarımı yerine getirin, diyor.

Kaymakamlara, yargıya talimat veren bir cumhurbaşkanı. Türkiye Cumhuriyetinin görmediği ve hiç bir zaman göremeyeceği bir profil. Obama’nın, Merkel’in ya da gelişmiş bir ülke liderinin her hafta muhtarlara, oranın yerel amirlerine kendi saraylarında toplayıp konuşma yaptığını ya da açılıştan açılışa koştuğunu hiç gördünüz mü? Bu toplantılarda ne kadar para harcanıyor? Oysa bu para ile gazilerin bir çok ihtiyacı karşılanır. Çocuklar, kadınlar, insanlar ölüyor, şehitlerin sayısını unuttuk, o hala başkanlık, paralel diyor. Kral da o sultan da. Kendi derdini ülkenin tek sorunu görüyor. Korku başa bela. Peki ya ondan sonra? Ve ülkede böyle birini başkan yapmaya çalışan bir toplum var.

Şimdi sözüm kaymakamlarımıza. Kaymakamlar hukuka bağlı kalmalıdır, hukuk dışında bulunurlarsa ileride mahkeme önünde hesap verirler. Çünkü hiçbir Cumhurbaşkanı ve hükümet kalıcı değildir. Bir dönemin güçlü Cumhurbaşkanı Evren de mahkeme önüne çıktı, unutmayın. Mevzuatı görmemek Güneydoğuda valilerin başına çok büyük işler açtı. Önce emir verildi, güvenlik güçlerine müdahale etmeyin diye. Sonra da kendi insiyatiflerini kullandılar deyip suçu valilere, komutanlara attılar. Şimdi aynısını size diyor. Lütfen hukuk içinde kalın. Başınızı yakmayın.

ABD cumhurbaşkanlarından Lincoln “Bazı insanları her zaman, tüm insanları da ancak bazen kandırabilirsiniz; ama tüm insanları her zaman kandıramazsınız” demiş. Paralel, dış mihraklar diye daha ne kadar inanacaksınız? Cumhuriyet elden gidiyor. Başkanlıktan sonra sıra halifeliğe, padişahlığa gelecek. Bu hırsa, ihtirasa dur demenin zamanı gelmedi mi? Allah sonumuzu hayretsin. Bu gidiş iyi değil. Saygılarımla, hoşça kalın.