Belediye’nin ilan bürosu bir gün önceden başladı duyuruya

“Tire Belediyesi Klasik Türk Müziği Korosu’ndan ‘BAHAR KONSERİ’ Cumartesi saat 20:00 de Tire Belediyesi Kültür Merkezi’nde. Özellikle saat 20:00 de olması sadece müzik dinlemek için gelin der gibiydi.

Tire’de ilk kez bir konser izleyecektim. Merak içindeydim. Heyecanlıydım. Salona girerken programı aldım. Fakat fotokopiyle çoğaltılırken program ters basılmıştı. Canım sıkıldı. Kusur değil, dikkatsizlik, özensizlikti üzen. Adamsendecilikti.

Yirmi dakika önceden salona girdim ki yer yok. İlave sandalye ve tabureler bile dolmuş. Nasılsa boş kalmış protokol koltuklarından birine şahsıma ayrılmışçasına oturdum.

Ve yavaş yavaş 34 korist,13 saz, 1 şef, 1 sunucu olmak üzere 49 kişiden oluşan devasa kadro (konuk solist ile 50) sahnede yerini alıyor. Fonda devasa Atatürk posteri sanki “Huzur ve huşu içinde çalın söyleyin izleyin! Burası laik Türkiye Cumhuriyeti” der gibi bakıyordu salondakilere.

Ve tam zamanında başladı konser. Oysa Türkiye’nin hemen her yerinde adeta bir kuralmış gibi asla belirtilen saatte başlamaz hiçbir konser. Seyirciye bu saygı gönendiriyor insanı. Derken sunucu Celal Toktürk bitmek bilmez terör üzerine uzun bir söyleşiye girişti. Ve nihayet bitti derken 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hakkında izleyicileri bilgilendirmeye koyuldu. Oysa daha 5 Mart’tı ve konserin konusuysa bahardı. Öğretmenlikten kalan alışkanlıktı herhalde.

Ve Osman Bey’in nihavent peşrevi, ardından korodan üç şarkı.. Tutukluk var. Ne koro ne de izleyiciler giremediler konserin havasına. İlk solosuna çıkıyor Sema Bakar; “Bitti artık güzelim sana çıkan yollar” Meğer Celal Hoca aynı zamanda solistmiş. Güçlü bir ses nefis bir yorum; “Burada mevsimler güz batımında” keşke bir tane daha okusa derken Seçil Oytun alıyor sahneyi; “Artık yeşerecek bir dalım yok. Yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da” Hakikaten nice yağmur yağsa nafile derken şarkının ikinci bölümünde sağanak yağmur gibi coşuyor, coşturuyor ve bütün salona getiriyor baharı.

Derken klarnette Ramazan Düzağar dağlıyor yürekleri. Hangi müzik aleti, hangi ses alabilir ki klarnetin yerini. Ve nefis yorumluyor Nursevil Savcı Sözer; “Ne sabra mecal ne takat kaldı. Haber gelmez gönül virane oldu”

Sırada Emekli Edebiyat Öğretmeni Yusuf Ergün var; “Bende hicran yarasından derin bir yara var. Ona biçare gönül boş yere bir çare arar” Ne denir bu sözlere?

Şef Dr. Halil Altınköprü’nün koroyla sazlarla ve solistlerle uyumu olağanüstü. Belli ki Halil Hoca mütevazi, alçakgönüllü. Sevecen hal ve hareketleriyle, kişiliği ve derin müzik bilgisiyle kendisini sevdirmiş saydırmış. Hepsi pürdikkat, gözleri hocada.. Ama korkuyla değil, sevgiyle saygıyla bakıyorlar hocalarına.

Programa göre birinci bölüm bitti derken konuk solist Zeynep Yılmaz alıyor sahneyi. Müthiş bir ses enfes bir yorum.. Her hali ve tavrıyla müziğin insanı nasıl yücelteceğini izleyicilere yaşatıyor ve üstelik kırmıyor Yılmaz Göçmen’in dileğini ve “Leyla” ile büyülüyor herkesi.

Bu eleştiri şarkıları bu şekilde okuyan tüm şarkıcılar için: Eski sanatçılarda yoktu. Son zamanlarda mesela Ajda Pekkan’dan Ahmet Özhan’a kadar aklınıza kim gelirse sahnede şarkı sözlerini önce gözleri ile okuyup sonra şarkıyı okuyorlar. Hem de öyle çaktırmadan değil. Apaçık göstere göstere..

Kimse çıkıp da demiyor ki; “Yahu sen şarkıcı değil misin? İşin şarkı söylemek değil mi? Repertuarına aldığın şarkıyı ezberlesene. Madem ezberleyemedin okuma!” yok illa ki okuyacak. Hem de gözlerini dike dike. Herhalde bunu bir beceri sanıyorlar. Ne yazık ki Zeynep Hanım da bu modaya uydu.

Ve konserin ikinci bölümü başladı. Emekli Kimya Öğretmeni, çelebi mizaçlı ritim sazcı, solistmiş aynı zamanda. Güçlü bir sesi var. “Saçının tellerine gönlümü taktı kader” ve sağlık personeli Seda Soysal Uyar okuyor; “Yemin ettim bir kere dönmem geri” derken Fikret Namlı alıyor sahneyi. Samimi sıcak hal ve hareketleriyle salondakileri coşturuyor. “ Bir sokak çeşmesi”  “Arzular toprak olacak” adeta uyarıyor..

Felekten birkaç gece çalmayı becerebilirseniz ne ala. Yoksa..

Yanımdaki koltuktaki bayan dayanamıyor ve fırlıyor sahneye. . Gül yaprakları döküyor Fikret Namlı’ya ve umudumuz gözbebeğimiz konservatuvara hazırlanan iki genç kızımız çıkıyorlar sırayla sahneye. Beyza Şahin ve Funda Ergeldi. Onlar, onların çocukları oldukça bu notalar eksilmez bu alemden.

Funda Ergeldi’den sonra Sami Saygılı alıyor sahneyi. Özgün ses ve yorumuyla “Unutmadım seni ben”

Ve konser hareketli iki şarkıyla bitiyor. Ama seyirci dinletiye doymuyor. Alkışlarla ısrarlarla konserin bitmemesini sürmesini istiyorlar. Şef umumi arzu üzerine Ayşe Abla’yı sahneye davet ediyor. Deminden beri sahneye gül yaprakları ile donatan hanımmış meğer Ayşe Abla. Hiç nazlanmadan sahneye çıkıyor. Aman Allah’ım o ne hal, o ne tavır o ne ses. Besbelli hanende. Sanki Perihan Altındağ var karşımızda. Keşke vakit olsa da daha da okusa derken bitiyor konser.

Ve mutan olduğu üzere çiçekler, teşekkürler. Herkes memnun mesut. Makamında kendisine bir türlü rastlayamadığımız Belediye Başkan Yardımcımız Mengü Bey günü anlamını, müziğin insan hayatındaki önemini dile getiren öyle bir konuşma yaptı ki müziğin insanları buluşturan en yüce sanat olduğunu hissettik damarlarımızda.

İş Adamından öğrencisine, futbolcusundan askerine, kamu ve sağlık görevlisinden emekli öğretmenine, ev hanımına kadar hemen her meslekten, yirmisinden yetmişine her yaştan Tireli hemşerilerden oluşan bu koroyu, onların bu gayretini saygıyla alkışlıyoruz.

Fakat kostüm de kanarya sarısı yerine daha uyumlu bir renk tercih edilseydi demeden geçemiyoruz.

Evet, bizim de kendimize ait müziğimiz var. Kültür yozlaşmalarına karşı, emperyalizmin her alanda olduğu gibi sanatsal, kültürel alanlarda da bizi boğmasına, kendi değerlerimize, kendi sanatlarımıza sarılarak, sahip çıkarak direnebiliriz.

Belediyemizin böyle ortamlar sunmasını, kültürel ve sanatsal etkinlikleri daha da fazla önemsemesini bekliyoruz.

Tire buna hazır ve layıktır.