“Bir gün, ressamlar Türk’ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alsınlar, yapıversinler. ”

Atatürk

3 Mayıs Türkçülük bayramının Altmış yedincisini idrak ettiğimiz bu günlerde, Türkçülük bayramının anlam ve önemine değinmeden önce; Türk kimdir, Türkçülük nedir? Bu konuları birazcık bilimsel olarak ele alacak olursak. Karşımıza öncelikle yazılı tarihi başlatan Orhun abideleri çıkar ki orada Türk tanımı şu şekildedir; Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi,  batıda Balkanlar’a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani  Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik  topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde  yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak  adlandırmışlar ve ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan’daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.

Bu yazıtta Türk, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan “Fin Atlası” kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda “Ökük Türök” yani “Rabbani Türük “, “Tanrı Türü” denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya’nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; “töreye uyan” “yaratanını bilir”, “Rabbani Türk”, “Tanrısını tanır”, “Yaratanına bağlı” anlamlarında “Ökük Türök” dür. “Ökük Türök ” deki “Ök” (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı “ük” olmuş ve kelime böylece “türük” olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir

Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır.

Tarihi gelişim sürecinde Cumhuriyetten önceki dönemde Türklerin maruz kaldığı davranışları öğrenmek için bekçileri olduğumuz Cumhuriyetimizin kurucusu Koca Gazi Mustafa Kemal Paşaya kulak verelim, 14 Eylül 1931 günü Dolmabahçe Sarayı balkonunda bir sohbet sırasında anlatmıştır ; “Bizim kuşağın gençlik yıllarına Osmanlılık telkin ve etkileri hâkimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka uluslara, bu arada yanlış bir din anlayışıyla Arap’lara, sarayın, ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan ırkdaşlarının etkisiyle özel bir değer veriliyor, onlardan söz edilirken “kavm-i necib” deyimi ile sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türk’ler, ikinci plânda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyordu. “

İşte tüm bu ve benzeri etkilerden dolayı Türk gençleri geninde bulunan dik duruş gereği

3 Mayıs 1944 yılında Hüseyin Nihal ATSIZ önderliğinde toplanarak, Türk Milletine ve Türk Devletine bağlılığını en berrak şekilde ifade etmişler ve 3 Mayıs, Atatürk’ün ölümünden sonra, onun Türk milliyetçiliği ölçüsünde geliştirdiği devlet politikasına dinamit koymak isteyenlerin, dinamitlerinin elinde patlatıldığı gün olmuştur.

Türkelinde Türk milletinin kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsü en yüce dileğimizdir. Bu Ülkü geçmişte birkaç kez gerçekleşmişti. Büyük Türklük inancı ve ülküsü ile yetişen gençlik sayesinde yarın yeniden gerçek olacaktır.

Tüm dünya Türklüğünün 3 Mayıs Türkçülük bayramı kutlu olsun.