88 yıl önce, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı. Atamızın deyimiyle “Türk ulusunun idam fermanı” olan Sevr Anlaşması tarihin çöp sepetine atılmış oldu.

Osmanlı Devleti’nin son 20 yılını incelersek, Lozan’ın önemini daha iyi anlarız. Son dönem İngiltere’nin işbirlikçisi konumundaki Osmanlı Hükümeti’nin saltanatı ve halifeliği kurtarma uğruna imzaladığı Sevr Antlaşması’nı TBMM şiddetle reddetmiş, bu antlaşmayı onaylayanları vatan haini ilan etmiştir.

Aslında Sevr Antlaşması o eski muhteşem günlerini geride bırakan, borçlu, sürekli toprak yitiren Osmanlı’nın idam fermanıydı. Elinde ne siyasi ne de ekonomik bağımsızlığı kalmıştı. Sevr’i kabul etmeyip Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve kazanan TMMM hükümeti, bağımsız ulus devletinin kurulmasına zemin hazırladı.

Lozan’a TBMM Hükümeti yanında Osmanlı Hükümetini de çağırıp Türkleri birbirine düşürmeyi amaçlayan İtilaf Devletlerinin planı M. Kemal’in saltanatı kaldırması ile suya düştü.

Konferansın açış konuşmasını ev sahibi ülkenin başkanı ve diğer katılan ülkeler adına Lord Curzon yapınca, İsmet Paşa 'Olmaz, siz kendi adınıza konuşunuz, benim adıma konuşmayın' diyerek tepki gösterir. Ardından batılıların emperyalist yüzlerini, Anadolu'yu ne denli haksız yere işgal ettiklerini söyleyerek, 'Biz, bağımsızlık istiyoruz, toprak bütünlüğü istiyoruz, bu hakkımızı almadan gitmeyiz' der. Salonda buz gibi bir hava eser.

Daha sonra görüşmelere geçildiğinde, kendisine sandalye, diğer delegelere koltuk verildiğini gören İsmet Paşa kabul etmez, eşit bir şekilde masaya oturulacağını söyler. Kendisine de koltuk verilir. Ayrıca diğer ülkeler iki delegeyle katılırken Türkiye üç kişiyle katılır, bunu da kabul ettirir.

Konferans 2 dönem olarak 8 ay sürdü. Konferansta şiddetli tartışmalar olur. Sonunda Türkiye Devleti’nin haklarını, toprak bütünlüğünü, ulusal egemenliğini, bağımsızlığını koruyan ve onaylayan Lozan antlaşması imzalanır. Lozan Antlaşması ile Türk Devleti, ulusal bağımsızlığını, Misak-ı Milli sınırlarını tüm dünyaya kabul ettirir. Kapitülasyonları kaldırarak ekonomik bağımsızlığını evrensel alanda ilan eder.

Atatürk’ün “Asırlık hesapların görüldüğü yer” olarak nitelediği bu dönem Batılıların içine asla sindiremediği dönemdir. Son yıllarda ABD ile AB ülkeleri, Lozan’ı zafiyete uğratmaya, yıpratmaya, hatta güçleri yetse yok etmeye çalışmaktalar. Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananlar tekrarlanmak istemekte. Senaryo biraz değişmiş ama amaç hep aynı. Türkiye’yi bölmek.

Avrupa Birliği üyeliği sürecinde Türkiye’nin önüne konulan şartlara şaşırmayalım. AB sürecindeki dayatmaların çoğu Sevr’deki hükümlerle benzemektedir. Hatta öyle ileri gidilir ki Almanya’nın önceki Başbakanlarından Helmut Schmidt’in şu sözleri asla unutulmamalıdır: “Türkiye’ye adaylık statüsü verilmesi hatadır, hatta Sevr’in imzalanmış olmasına karşın Türkiye’nin hâlâ bölünmemiş olması da hatadır.”

Avrupa Birliği süreci adı altında yapılan işlemleri bir düşündüğünüzde içiniz acımıyor mu? Açılımların ardı arkası kesilmezken, demokrasi için yapıldığı iddia edilen eylemlerin ulusal birlik ve bütünlüğümüzü ne hale getirdiği artık sokaklarda bile kendisini gösterirken Lozan’daki iradenin, önderliğin ve yönetim yeteneğinin düşünülmesinin ve örnek alınmasının vakti sizce de gelmedi mi?

20.yüzyılın başlarında Atalarımız Lozan görüşmelerinde ikinci sınıf bir devlet olmayı asla kabul etmediler. Türkiye halkının ulusal çıkarlarını savundular. Avrupa’nın Sevr ile Türk Ulusunu parçalayıp Anadolu’yu peşkeş çekme girişimini, Atatürk Türkiyesi olarak reddettiler.

Günümüzde sorumluluk bizim omuzlarımızdadır. Ulusal çıkarları savunanlar, Lozan’ı yapanların çocuklarıdır. Atatürk’ü ve uygarlık savaşımını anlayanlar olarak bu yolda el ele verirsek üstesinden gelemeyeceğimiz sorun ve engel yoktur.

Saygılarımla.