Merhaba sevgili HaberTire okurları. Bildiğiniz gibi Kentin Sesi Gazetesi'nde yazılarım yayınlanıyordu. Ancak yayın hayatına ara verince HaberTire'de yazmaya başlıyorum. Sevgi ve saygılarımla.

Sevgili dostlar, seçim bitti, durumlarından çok memnun halkımız yine tercihini yaptı. Tepe tepe kullansınlar. Diyecek bir şey yok, ama onlara oy verenlerin de tepinip feryat etmelerine hiç gerek yok. Ne demek istediğimi zaman gösterecek.

Neyse. Bizim söyleyecek bir başka sözümüz var. Size soruyorum sayın yüksek seçim kurullarının başındakiler. Madem, halkın seçtiklerini milletvekili yapmayacaktınız, neden adaylıkları döneminde bunları dile getirmediniz, neden o zaman karşı çıkmadınız? Bu güne dek bu tip durumlar yaşanmadı mı? Onlara neden engel olmadınız?

TBMM tarihinde ilk kez tutuklu iken milletvekili seçilen kişilerin tutukluluk halleri, mahkemelerce sürdürülmektedir. Geçmişte tutuklu iken milletvekili seçilen kişiler olmuş ve vekil olmaları nedeniyle tutuklulukları derhal sona erdirilmiştir. En son cezaevinde tutuklu iken milletvekili seçildiği için serbest bırakılan BDP’li Sabahat Tuncel örneği ortada.

Gelelim şimdiki duruma. Bir yanda ulusça seçilen milletvekillerinin salıverilmemesini protesto ederek yemin etmeyen CHP milletvekilleri. Bir yanda meclisi boykot edip Diyarbakır’da toplanan BDP milletvekilleri. Bir yanda da “Bakalım tükürdüklerini yalayıp meclise girecekler mi? Yoksa milletvekilliklerinin düşmesini mi kabul edecekler.” diyen Sayın Erdoğan.

Ben olsam sözümün arkasında sonuna dek dururdum. Bu yüzden CHP’li milletvekillerini takdir ediyorum. Tükürdüğünü yalamak konusuna gelince. Sayın başbakan ve bakanları o kadar çok tükürdüklerini yaladılar ki sizlere bir bir hatırlatacağım. Bunlar benim hatırladıklarım, unuttuklarım da olabilir. Günümüzden geriye doğru bir gidelim.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu 2010 Kasım ayında yaptığı açıklamada 2011 yılı içinde 55 bin kadrolu öğretmen atayacaklarını ifade etmişti. Bakan yaptığı açıklamada atamaların bir sistematiğe bağlanıp tek seferde ağustos ayında yapılacağını kendi ağzından TV kanallarında ifade etmişti. Bu söze inanan bazı öğretmenler özel sektördeki işlerinden ayrıldı, bazıları ücretli öğretmenlik görevlerini bıraktı. Birçok öğretmenlik mezunu kendisini bu sayıya göre motive ederek Temmuz'da yapılacak KPSS’ye hazırlandı. Haziranda seçimler öncesinde 30 000 atama yapılıp şimdi ağustos ayında 10 bin atama yapılacak deniyor. Hatta Nimet Hanım “Ben 55 bin atama yapılacak demedim” diyebiliyor. Bu tükürdüğünü yalamak değil de nedir?

AKP’nin kapatılması davası günlerine gidelim. Sayın Erdoğan o zaman şunları demişti: “Halkın özgür iradesiyle % 47 oyla seçilen AKP aleyhine açılan bu kapattırma davası demokrasiye sıkılan bir kurşundur.” Peki, Balbay, Haberal, Alan ve diğerleri halkın iradesi ile seçilmedi mi? O zaman yargı başka, bugün başka mı? Anladık ki dün dündür, bugün bugündür. Yine o günlerde “Anayasa Mahkemesinin yetkileri gözden geçirilmeli” diyen Sayın Erdoğan şimdi “yargının işine karışmayalım” diyor. Ancak kendisi yargı kararından önce karıştı bile. Hatırlayın, ne demişti: “Seçilseler bile Meclis’e girecekler diye bir şey yok’.” Bunlar tükürdüğünü yalamak olmuyor mu?

Yine Libya’daki olaylar başladığında, Başbakan’ın kulaklarımızda çınlayan azarlar gibi sözleri neydi hatırlayalım: “Bu ne saçmalık, NATO’nun Libya’da ne işi var? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun Libya ile bir alakası olabilir mi?” Aradan birkaç gün geçti, NATO güçleri Libya’da katliama başladılar. Hem de “Haçlı zihniyetiyle”. Fransız bakan açıkça söyledi ki, bu bir haçlı saldırısıdır. Erdoğan hemen yeni açıklamasını yaptı: “Türkiye’nin dış siyaseti gayet açık ve nettir. Petrol kuyularına ilişmemek, Libya halkına zarar vermemek kaydıyla bu müdahaleyi destekliyoruz.” Yorum sizin.

Sayın Başbakan! Türkiye’nin görüşü Açık ve net ise, üç günde üç kere nasıl değişti? Bunu siz yeni de yapmıyorsunuz. Kıbrıs konusunda çelişkiler. Ege ve Yunanistan konusunda çelişkiler. NATO genel sekreteri seçimindeki çelişkiler, NATO ve Afganistan hakkında çelişkiler. Bunları bazıları unuttu ama biz unutmadık.

Zamanında Diyarbakır'da " Kürt sorunu benim sorunumdur" deyip ardından bugün "Kürt sorunu yoktur" diyen; 90’lı yıllarda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Koca Bir Yalan!” deyip, 2010 halk oylaması öncesi bunun doğru olduğunu söyleyen Sayın Erdoğan’dan başkası değildi.

Bunlar “tükürdüğünü yalamak” deyimi ile bağlantılı gibi geliyor bana. Yanılıyor muyum acaba? Saygılarımla, hoşça kalın.