Yıl 1917… Soğuk bir mart sabahı. Beylerbeyi sarayının 2.nci katındaki köşe odada seccade üzerinde adeta yığılmış gibi secdede  kalmış yaşlı bir adam.Sabah namazını öyle huşu içerisinde kılıyor,secdeyi öyle uzatıyor ki kapı aralığından ürkek gözlerle içeri süzen hizmetçi ruhunu teslim etti diye endişeleniyor.Son tahiyyatı tamamladıktan sonra, sanki başka alemlerden dünyaya tekrar dönüş yaparcasına selam vererek namazdan çıktı.Dua ederken Kabe-i Muazzam’da Huzur’da gibi ruhu cesedinden yükselmiş bir vaziyette gelecek nesillere seslenir gibiydi.Memleketinin istiklali ve istikbali için niyaz ederken vücudundaki kasları ilerlemiş yaşına rağmen kaskatı olmuş hıçkırmak istiyor fakat ağlamıyordu.Koskoca Cihan Devletinin  devrik Padişahı nasıl ağlardı?
              Boğaza bakan pencerenin yanındaki masasına geçti. Keskin nazarlarını gri-mor renkli boğazın dalgalı sularından bir müddet ayıramadı. Karşı tarafta Ortaköy’ün yamaçlarındaki ormanlık alanda gözlerini gezdirdi. Eline diviti alarak ağarmağa başlamış günün sabahında 100 yıl sonrası nesline hitaben mektubuna başladı. 
          “Ne kadar garip bir tecellidir ki , amcam Abdülaziz Han’ı düşürmek için Avrupa’ya kaçan Genç Osmanlılar, eninde sonunda muradlarına ermişler, hem Abdülaziz Han düşmüş, hem de hemen peşinden açılan 93 Rus savaşı Rumeli’nin yarısını alıp götürmüştü. 
Tıpkı onlar gibi,beni düşürmek için Avrupa’ya kaçan JönTürkler de muradlarına ermişler, beni düşürmüşler ve girdikleri Cihan Savaşında da Osmanlı İmparatorluğunu elden çıkarmışlardır.
                   Her iki grup da memleketin okumuş yazmışlarını içine alıyordu. Her iki grup da batıcılığa hayrandı. Her iki grup da memleketin tek kurtuluşunu meşrutiyette görüyorlardı. Her iki grup da emellerine ordunun bir parçasını vasıta etti. Her iki grubunda dayandığı ordu da içinden parçalandı.” (1)
                  Sanki bugünleri de tarif eden yazısını yazıyordu Ulu Hakan Abdülhamit Han. Ne olmuştu bize ki, hala ders almamış hala anlayamamışız.
                  Memleketin güya okumuş zümresi, Avrupa hayranı Frenkleşmiş tabaka,yanlarına kızıl elmacıları ve bir kısım İslamcıları da alarak Devlet-i Aliye’ye karşı bir blok oluşturmaya çalıştılar.Şaşılacak bir şey; aynen bugünkü % 60 lık blok dedikleri gibi. 
                  Önce pehlivan yapılı Sultan Abdülaziz’i tahtan indirdiler. Sonra göz hapsinde tuttukları odasında suikastçilerine  iki bileğini birden kestirerek şehit ettiler. Daha sonra Sultan Abdülhamit Han’ın abisi, Sultan Abdülaziz’in yeğeni V. Murat’ı Tahta getirdiler.  
                 Osmanlı padişahlarını tahtan indirip, tahta çıkaran Osmanlı bürokrasisi içindeki kanlı hesaplaşma sürüyor, suikastler birbirini izliyordu.Kirli Avrupa Osmanlı’daki bu gelişmeleri hem yakinen takip ediyor, hem de ajanlarıyla, kurgulanan projenin içinde yer alıyordu. 93 gün sonra V.Murat’ın ruh sağlığı bahane edilerek  tahtan indirilip yerine 34 yaşındaki kardeşi II. Abdülhamit Han padişahlığa getirildi.(yıl 31 ağustos 1876)                   (Devam edecek)

(1) Abdülhamid’in Hatıra defteri; Belgeler ve resimlerle 
                İsmet Bozdağ sayfa 59-61  (Kervan yayınları)