“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

        Milli Eğitim Bakanlığının gün geçmiyor ki eğitimi bitirme çabasına şahit olmayalım. Daha dün yayınladığı strateji belgesiyle yapılmak istenen açık açık ortadadır; Biatçı, iş garantisi olmayan bir öğretmenler topluluğu oluşturmak ve Ulu Başbuğ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ders müfredatlarından çıkartmak, afiş poster ve büstlerini okullarda yasaklamanın alt çalışmasıdır bu strateji belgesi denen terane. Daha iki gün geçmeden aynı belgenin içinde Ahmet Davutoğlu zamanında dillendirilen Öğretmen Akademisi denen başka bir ucube ve ülkeyi bölmek için hazırlandığı besbelli bir projeyi bu gün ülke gündemine sokmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu akademide Öğretmenlere bölgelere göre dil eğitimi vererek hep karşı olduğumuz ve geçmişte böyle bir şeyi savunduğu için Terör örgütlüğüyle yaftalanan ve kamuoyuna böyle lanse edilen bir Eğitim İş Kolu Sendikasının savunduğu “ANA DİLDE EĞİTİM” sistemiyle öğrenci yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Bu demektir ki federasyon sisteminin alt yapısı hazırlanmakta Kürt bölgelere Kürtçe, Arap bölgelere Arapça, gürcü bölgelere gürcüce bilen öğretmenler hazırlanmak suretiyle kurulacak eyaletlere bu dilleri bilen memurlar yetiştirmek planlanmaktadır. Hani Anayasadaki devletin dili Türkçedir, eğitim dili Türkçedir tanımlamaları vardı ya değerli arkadaşlar bu tanımlamalar bu suretle hikaye olacaktır. Ancak bundan önce devlet eliyle Anayasanın ihlali söz konusudur. Bu durama onay veren herkesin derhal geçmişte “ANA DİLDE EĞİTİMİ” savunan bahse konu sendikadan öncelikle erkekçe özür dilemesi gerekmektedir. 
        Geçmişten bu güne yazdığımız tüm öngörülerin adım adım gerçekleştirilmiş olduğu ve artık son noktaya gelindiği gayet açıktır. Bu güne kadar ortaya hükümet politikası olarak konan her şeyin üç beş adım sonrası aslında belliydi, yani perşembenin gelişi çarşambadan biliniyordu. Elimizden geldiği kadar Sokratın at sinekleri misali toplumu uyandırma adına hep yazdık çizdik ve konuştuk. Gelinen noktada haklı çıkmış olmaktan dolayı her ne kadar birileri seviniyor olsa da, haklı çıkmaktan dolayı bizler üzgünüz. Bu cümle bile birilerine yeter de artar bile. Toplumun geldiği nokta ortadadır, Çocuk tecavüzleri, müzakereye oturulan Pkk’ nın halen gariban Türk askeri şehit ediyor olması, Eğitimin kalitesi, toplumdaki saygı sevgi seviyesi, dini mabetlerde topluma din adamı olarak tanıtılan yobazların taciz tecavüzleri, hırsızlık, sarkıntılık, küçücük bebelerin koca koca dedelerle aynı yatağa sokulması, halkın memurundan işçisine yoksulluğu, bilumum üç kağıtçılık ve ahlaksızlık, din adına faaliyet gösterdiğini lanse eden tarikat ve cemaatlerin devlete nasıl kanser hücresi gibi nüfuz ettiği ve ihtilal dahi yapmaya kalktığı halde üstünden nerdeyse bir yıl geçmesine rağmen halen devlet işlerini sevk ve idare ediyor olmaları,  devam edersek binlercesi…. Biz yazdıkça, konuştukça, söyledikçe pervasızca yapmaya devam ettiler, ancak unutmamalarını tavsiye ederim ki bu vatanda ne kadar hain varsa o kadar da kahraman illaki vardır. Ne kadar Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı varsa o kadar cumhuriyetçi ve Atatürk’e bağlılar vardır.
        Artık söz bitmiştir, kelimeler kifayetsizleşmiştir dolayısıyla yazmanın söylemenin bir anlamı kalmamıştır. Yazıp çizmenin devri kapanmış fiili mücadele devrinin başlamasını beklemekteyiz. On yıldır devam ettiğim yazılarımı bu gün itibariyle son veriyorum. Hoşça kalın, sağlıkta kalın. 

TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN.