Son yüzyılın önemli köşe taşlarından biri daha düştü..
20.yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran adam da sonunda Hakka yürüdü..
Ardında çok tartışmalar bırakarak göçtü.
Onun adı “barajlar kralı”ydı…
Türkiye’nin bir çok barajının ya mimarı yada başbakan olarak altında imzası vardı..
Ülkenin ilk köprüsünde yine onun imzasını görürüz.
Ülkenin çalkantılı dönemlerinde yaptığı zorlu görevlerle hep ülke gündeminde kalmasını bildi.
Onun için twitlere, sosyal medyaya bakıyorum çok yakışıksız ifadeleri görüyorum
Hâlbuki her dönem kendi şartları içinde değerlendirilir.
Demirel’de kendi dönemi içinde değerlendirilmeli…
Kullandığımız dil önemli..
O Türk siyasetinde çok önemli görevleri bazen kendi hayatını önemsemeyerek ama lider görüntüsüyle tamamlayan mücadele adamıydı..
Siyasette renkli kişiliği ve esprileriyle gelecek kuşaklara bir tarz oluşturdu…
Yapılan esprilere gülüp geçti.
En sert çizilen karikatürlerini şikayet etmediği gibi siyasi kavramları geleceğe miras bıraktı
“Demokrasilerde çareler tükenmez”
“Dün dündür, bugün bugündür”
“Yollar yürümekle aşınmaz”
“Dünün güneşiyle bugün kurutulmaz” 
“Doğmamış çocuğa don biçilmez” onun en çok kullandığı siyasi kavramlardı.
28 Şubattaki rolü hala tartışılan Demirel, özellikle siyasal İslamcıların hep hedefinde olmuştur.

Bugün bile hala ölümünün arkasından aynı dili kullanmak Türkiye yakın tarihine haksızlık demektir. Zira Siyasal İslamcılar yeşerdiği İmam hatip zeminini hep onun iktidar dönemlerinde zirve yapmıştır.
Türkiye’de açılan İmam hatipler hep onun eseri olduğu gibi yine İslam Enstitüleri onun Türkiye’ye hakim güçlerin rağmına hediyesidir.
Üniversite yıllarında 1979-1980 yıllarında Konya ve Çorum’un tüm ilçelerini Süvari’nin yanında bulunduğum, 1991-1992 yıllarında ise gazeteci olarak Tekirdağ, Edirne’nin tüm ilçelerini bu defa Süvari’nin içinde ve üstünde takip ettiğim Demirel nezaketi ve insani yönüyle tüm gazetecilerin hatırını soran, onlarla şakalaşan mütevazı kişiliğiyle tarihe mal oldu.

Ancak benim en çok merak ettiğim Türk siyasetinde 20.yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran “kara kutuların” birer birer dünyamıza veda etmeleri. Üstelik yanlarında yaşadıklarını gizemli sandıklara kendileriyle birlikte gömmeleri. Halbuki Türkeş’le başlayıp Ecevit, Erbakan, Kenan Evren ve son olarak Demirel ile devam eden süreçte yaşananların anılarının yazılmamış olması ülkem açısından büyük bir kayıp…