Bugün sizlerle insanlığın, en çok korktuğu şey olan ölüm üzerine konuşmak istiyorum. İnsan bir şeyden niçin korkar? Bunun cevabını psikologlar şöyle izah ederler; İnsan bilmediği şeylerden korkar.
                  Hiç düşündünüz mü? İnsan uykudan niçin korkmaz? Çünkü onun kendisine zarar vermediğini, aksine kendisini dinlendirdiğini bilir ve bu yüzden korkmaz. Peki, uyku da küçük ölüm değil midir? Evet, küçük ölüm ama bilindiği için korkulmuyor. İnsan uyku âlemine dalınca, dünyadan sıyrılınca başka bir âlem de diriliyor. Rüya ile mutlu olabiliyor. İnsanın uyanmak istemediği o âlemde iken, dışarıdan bakan insan ne diyebilir ki? 
                 Evet, ölüm uyku âleminden yetmiş bin derece daha yüksek bir âlem ise ona nasıl bir yorum yapabiliriz? Uyku âlemi bu kadar güzel ve tatlı ise, bunun yetmiş bin kat ileri seviyesinin güzelliği nasıl olabilir?  Ben bu noktada  susmayı tercih ediyorum. Neden? Çünkü bu daracık aklımla onu tasavvur edemiyorum.
                 Ben şunu iyi biliyorum, herkesin ecel vakti onun kemâlât noktası. İnsan ölüm anında hayatı boyunca çıkabileceği en üst noktaya çıkıyor. Allah (cc.) de bir daha o kulun o seviyeye çıkamayacağını bildiği için, o noktada emanetini aldırıyor. Peki, insan o kadar değerli bir varlık ki, emanet dahi meleklerin peygamberi konumun da Hz.Azrail (as.)’a teslim ediliyor. O insan o âleme geçince yalnızlık hissetmesin diye melek onunla yoldaş oluyor.          
                İnsanın cesedi bile kıymetli, Allah (cc.)  O’nu ancak toprağa emanet ediyor. Bir büyük Zât’ta toprak için Hıfz (Hâfiz) ve Hayat arşıdır diyor. Toprak o kadar önemli ki, bütün canlıların neşv-i nema bulduğu bir yer. Eğer insan, toprak gibi bir açılabilse her şeye aynâdarlık edebilecek bir özelliğe sahip.      
                Cenab- ı Allah (cc.) kudsî hadiste şöyle buyuruyor; “Ben insanın sırrıyım ve insan da benim sırrım” Öyleyse insan kendi değerine iyi bakmalı ve iyi düşünmeli. İmam-ı Gazali Hazretleri şöyle diyor; “Biz sadece dünyada insan olmayacağız.” Neden? Çünkü insan sadece dünyada zıtlarıyla cem edilmiş. Ahirette ise cem edilme yok, ya iyi ya da kötü. Ortası yok.  
                  İnsan, kâinatta Allah (cc.) ile miraç yoluyla görüşen tek varlık. Yüce yaratıcı onu yarattığı zaman bile, öyle değer vermiş ki, insanın ilk öğretmeni olmuş. Ona bütün esmasını talim ettirmiştir. Böyle bir insan hiç değersiz olabilir mi? Olur diyenin de aklına şaşarım. Öyle ise hiçbir şey yok oluş değil. İnsan ebediyete namzet. Cennet bile insan için bir vasıta. İnsan olmazsa onun bile bir değeri yok. Cennet, insan için bir hizmet makamı. İnsan onun da üzeri. Yunus Emre ise şöyle demiş; “Cennet cennet dedikleri üç- beş köşk onu isteyene ver. Bana seni gerek seni”
                  Geçici dünya hayatı bu kadar başımız döndürüyorsa, ebedi ahiret hayatı nasıl olabilir? Bir büyük Zât ise şöyle diyor; “Bu dünyada gördüklerimiz yetmiş bin sonsuz perdeden geçen esmanın gölgeleri ise, ahiret ise yetmiş bin sonsuz perdenin aslı ise aradaki farkı gelin siz düşünün.” Öyle ise bu ölüm ötesi hayata bakarken, hüzünle değil o insanların bahtiyarlığını düşünelim. Bir gün biz de oralara gideceğimizi hiç aklımızdan çıkarmayalım.
                 Yazımı bitirirken okulumuz İngilizce öğretmeni Meral KAYA hocam’a bir kez daha şahsım ve bütün öğretmen arkadaşlarım adına başsağlığı diliyorum. Arkadaşımızın ölen babasına Allah (cc.)’den rahmet diliyor, Mekânı Cennet olsun diyorum. Bütün ölenlerimiz için Allah rahmet eylesin diyorum. Hoşça kalın, huzurlu kalın.