Kaldığımız yerden devam edelim. İsmet Paşa "Efendiler, çok ıstırap çektik, çok kan akıttık. Bütün medeni uluslar gibi özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz." deyip isteklerini sıralar. Yeni Türk Devleti’ni tanıyın, sınırları belirleyelim. Kapitülasyonları, Düyun-u Umumiye’yi kaldırın. Boğazların egemenliğini bize verin. Yunanlılar Anadolu’ya verdikleri zararın tazminatını ödesinler.

Oysa karşı taraf başka telden çalmaktadır. Öyle istekler öne sürerler ki kabul edilmeleri olanaksızdır. En basiti ülkemizi işgal etmiş işgal güçlerinin masraflarını isterler. Aslında 50 milyon altından fazlaymış da 30 milyon altınla yetineceklermiş. İngilizler, Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Musul’u bize vermeye yanaşmaz. Fransa Osmanlı’dan kalan alacaklarının tamamını Yeni Türk Devleti’nden almak ister. Kapitülasyonları kaldırmayı düşünmezler. Boğazlar üzerindeki tam egemenlik tezimize yalnız SSCB destek verir. Doğal olarak bunlar kabul edilecek şeyler değildir.

İsmet Paşa 20 Aralık 1922'de Ankara'ya yolladığı raporda "Konferansın bir bunalım sonunda kesilmesi olasılığına karşı hazırlıklı bulunmak." gerektiğini bildirir. Boğazları kapatmak ve Musul üzerine yürümek için gerekli önlemler alınır. M. Kemal yeni bir savaş istemez, fakat Türkiye'nin, kanla kazandığı haklarını da bırakmamakta kararlıdır. Türkiye barış için beklemeyi kabul eder. Fakat Türkiye'nin tam bağımsızlığını kabul eden bir barış olmayacak ise savaşa devam etme düşüncesindedir..

Lozan’da, çetin müzakereler devam ederken bir gün, İngiltere delegesi Lord Curzon, İsmet Paşa’ya, “Paşam bizi çok üzüyorsun, İstediğim hiçbir şeyi vermiyorsun. Ben bunları cebime koyuyorum. Hem de iç cebime. Ülkeniz haraptır. Yarın geleceksiniz, bunları onarmak için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman, bu iç cebime koyduklarımdan her birini çıkarıp önünüze koyacağım” demiş. İsmet Paşa da; "Çok emek, çok güç harcadık. Bu sonuca ulaştık. Koşullarımız, ulusumuzun istekleridir. Biz, ulusumuzun isteklerini yerine getiririz, sizin değil! Bunları alıp biz de cebimize koyacağız. Biz bunları alalım, siz şimdi bize verin. Gün olur, sizin kapınızı çalarsak, ayağınıza gelirsek, istediğinizi yapın! O gün cebinizden çıkarırsınız." diye yanıt vermiş. Daha sonra 1964’te verdiği bir konferansta İsmet Paşa, “Ben o kapıya, hiçbir zaman gitmedim” demiştir.

Görüşmeler Ocak ayı sonunda çıkmaza girer. Bir ara Lord Curzon konferansı terk etmek ister, Fransa ve İtalya baskı yaparak engel olur. Lord Curzon son kozlarını oynamaya başlar. Fransız ve İtalyan temsilcileri ile birlikte İsmet Paşa’yı rica ve tehdit ile bombardıman etmeye başlarlar. Fakat İsmet Paşa Nuh der peygamber demez. İnatçıdır. Bir kez öfkelenip: “Ankara’ya gideceğim ve halkıma Curzon’un başkanlığındaki konferans savaşı istedi diyeceğim” der.

Mustafa Kemal, İzmir’den çektiği telgrafta, “Konferans sona ererse, askeri harekât tabii ve elzemdir ve o yolda hareket edilecektir” der. 3,5 ay süren görüşmelerde, İsmet İnönü’nün deyimiyle “Bütün Türkiye’yi versek kâfi gelmiyordu”. Atatürk İzmir İktisat Kongresi’nde, görüşmeleri şöyle yorumlar: “Konferanstaki muhataplarımız bizimle 3-4 yıllık değil, 300-400 yıllık hesapları görüşüyorlar. Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığını, yeni Türkiye’nin varlığını, bunu kuran milletin çok azimkâr, imanlı ve celadetli olduğunu, tam bağımsızlık ve millî egemenlikten zerre kadar fedakârlık yapamayacağını hâlâ anlamamışlardır.”.

Giderek sertleşen görüşmeler 4 Şubat 1923′de kesilir. İsmet Paşa oteline döner, neler olduğunu soran gazetecilere, “Ne olacak, hiç. Esaret altına girmeyi kabul etmedik” der. Lord Curzon on beş dakika rötarla kalkan treni hareket edinceye dek, İsmet Paşa’nın gelip antlaşmayı imzalayacağı ümidini taşır, ama İsmet Paşa itilaf devletlerinin hayallerini yıkar. TBMM Hükümeti yeniden savaş hazırlıklarına başlar. Savaş planı tüm ordu birliklerine dağıtılır. Ancak İngiltere, ne kendi halkını, ne de Müttefiklerini savaşa razı edebilir. Artık barış istenir.

8 Mart'ta İsmet Paşa'nın imzasıyla müttefik devletlere Türkiye'nin önerileri bildirilir. Notamızı Londra'da toplanıp inceleyen Müttefiklerle anlaşılır, 23 Nisan 1923′de görüşmeler tekrar başlar. Artık Lozan’da İngiltere’nin uzlaşmaz temsilcisi Lord Curzon yoktur. 24 Temmuz 1923′de Lozan Antlaşması imzalanır. Yenik uluslar arasında kendisine dayatılan antlaşmayı reddedip savaşan ve yeni barış antlaşmasını imzalatan tek ulus sadece biz oluruz.

Gelecek yazımda günümüzde Lozan’dan sonra neler oldu göreceğiz. Şimdilik hoşça kalın.