Kuantum ve tasavvuf arasında nasıl bir ilişki var diye düşünebilirsiniz. Ama aralarında söylem farklılıkları var. Belki de çok küçük bir çizgi var. Nasıl mı?
         Kuantum her şeyi evrene bağlamıştır.  Tasavvuf ise Adetullah (Sünnetullah) kanunlarına veya esmaya bağlamışlardır. Kuantum evren derken, tasavvuf Allah (cc.) demiştir. Ama kaynak olarak her ikisi de aynı şeyi baz almış yalnız kaynakları değiştirmiştir.
         Allah (cc) evren yasalarını koymuş, bunu da koyarken bir şarta bağlamıştır. Kim bu şartları yerine getirirse istediğini alabilecektir. Dini inancı olsun veya olmasın,  çalışan her insan çok kazanıp zengin olabilir. Bu zenginliğin şartı istemek ve sonra çalışmaktır.  
        Bugün Yahudi milleti veya Hristiyan olanlar Müslümanlardan daha zenginler. Neden adetullah kanunlarına uyarak çalışmış olmalarıdır. Eğer bu yasalar konmamış olsaydı, son dinin mensupları zengin olacaklardı. Peygamberimiz (sav) ,iki günü birbirine eşit olan ziyanda demiş. Her günü diğer günden daha ileri götürmemiz gerekirken şu halimize bakın ki, okumayan, araştırmayan bir topluma dönüşmüşüz. Günlerini ilme ve bilme verenler ise sürekli gelişme içine girmişlerdir. 
        Kuantum der ki, öyle iste ki istediğin şeyi güçlü istersen evren sana onu verir. Hatta o şey evrenin diğer ucun da bile olsa mutlaka evren sana getirir der. Bu söylem ilk bakışta saçma gibi gelebilir. Aslında Adetullah kanunlarına uygundur. Çünkü evrende, Allah’ın (cc) isimlerinin tecellileri vardır. Sen hangi şeye ihtiyacın varsa ve onu güçlü bir şekilde istersen o esmanın tecellisi ile istediğine kavuşursun. Nasıl mı?
         Hasta birisi doktora gitse, gittiği doktorun iyileştireceğine inansa o kişi %100 iyileşir. Neden mi? Doktora gidip, iyileşeceğine inanırsa ve doktorun verdiği ilaçları kullanırsa evren yasalarındaki Allah’ın (cc)  ŞâfÎ ismine mazhar olur. Ömrü varsa mutlaka o ismin tecellisiyle şifa bulur. Burada iyileşme isteği, doktor ve ilaç sadece Şâfî ismini celb etmek için bir vesiledir. Onun için derdi hastalığı ne olursa olsun insan önce inanacağına, canı gönülden inanmalı. Nasıl mı? Akıl ve kalp bütünlüğü içinde olmalı.
         Karnı aç olan bir insan için, acıkma isteği ile Allah’ın (cc), Rezzak ismini kendisine celb eder. Böylece de kendisine rızık olarak gelir. O zaman insan isteklerinde doğru yerde doğru şekilde istemeyi öğrenmelidir. Sorun şu olumsuz insanlar için de istenecek şeyler sadece alay konusunun ötesine geçmez.  Olumsuz insan koyun postuna bürünmüş , kurt gibidir. İşin Allah (cc.) kalmışsa sen yanmışsın gibi… Çünkü söylediğine kendinde inanmazsın. Bu da senin enerjini alır götürür. Ölüm Allah’ın (cc) hak emridir.  O ne zaman gelirse dünya hayatı biter. Bunda kuşku yok. Sorun tarafı şu, Allah (cc.) ölümün dışında her şeyin devasını insana vermiş. Öyleyse insanın en önemli doktoru kendisi olması lazım. Nasıl mı? Hayata olumsuz bakan insanlardan uzak durarak. Olumsuz insanlar sizin pozitif enerjinizi kara delik gibi içine alıp, kendindeki negatif enerjiyi yükler. Bu yüklemede evrendeki o esma koridorunu açıp dünya hayatınızı cehenneme dönüştürür. Sonra da seni isyan ettirir. Günümüzdeki en modern hücre, insanın kafasının içindeki düşüncelerdir. O düşünceler insan için bu dünyayı cennete de çevirir, cehenneme de. Onun için günümüz insanları ağızlardan kötü söz çıkartmamalı veya negatif enerji veren insanlardan yılından çıyandan kaçar gibi kaçmalı. Yoksa bu dünya yaşanmaz bir hale getirir. Bir büyük Zât şöyle der : “Güzel gören, güzel düşünür.(Hayattan pozitif enerji alır.) Güzel düşünen, hayattan lezzet alır.(Kendisi ve çevresini mutlu eder.)”
        Kuantumda bir görüş vardır, bir nesne bile senin bakman veya bakmaman arasında enerji dalgaları aynı değildir. Rusya da şöyle bir deney yapılmış. Suç işlemiş katilleri bir araya toplayarak ortaya konulan çiçeğe bakmaları istenmiş. Belli bir süre sonra çiçek kurumuş. Hiç suç işlemeyen insanlar bir araya getirilmiş. Aynı şey onlardan istenmiş. Belli bir süre sonra çiçeğin büyüdüğü gözlenmiş. Bir büyük insan şöyle demiş: “Doğru düşünüyorsanız, kendinizi kötü hissetmezsiniz. Kendinizi kötü hissediyorsanız, doğru düşünmüyorsunuz demektir.”  Öyleyse doğru ve güzel düşünen insanların yanında olalım ki, biz de pozitif düşünebilelim.

        Bunun en güzel örneklerinden biri, mübarek üç aylar değil mi? İnsanlar dini vecibelerini yapsalar da yapmasalar da herkes maddi havadaki manevi havadan (pozitif ) enerjiden etkilenerek mutlu olurlar. Bu ayları geçirince hep o havayı ararız. Aslında hep o havayı almamız mümkün. Nasıl mı? Evren yasalarına uyarak herkes pozitif düşünmeye başlarsa, inanın dünya güllük gülistanlık bir hâl alır. Bırakın bizler gündelik hayattaki kısır çekişmelerin ötesine, kendimizi ve çevremizi taşıyalım ki mutlu ve güzel bir dünya ortaya çıksın.

          Yoksa bu duygu ve düşünceler güzel haletlerle evrene gönderilmezse o zaman hep dert yandığımız bir dünya da yaşamış olacağız.

           Bu yazımı okuyanlar gelin bu güzel düşünceye katılalım. Ağzımızdan kötü enerji verecek sözlerde hep susalım. Güzel cümleler kurup pozitif enerji yayalım. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuş: “ ya hayır konuş veya sus.” Bizde buna uyarak neler değiştirebileceğimizi bir görelim.  Satırlarıma son verirken evren veya Adetullah kanunlarındaki bütün o pozitif enerjiler hepinizin üzerine olsun. Hepiniz Hoşça kalın,iyi kalın…