Köylerde akrabası olan veya bir şekilde yolu köye düşen hemen herkesin köy hayatı ile ilgili değişimlerin farkındadır sanırım. Değişim, canlılar için kaçınılmaz bir süreçtir, bundan kurtuluş yok. Önemli olan bu sürecin köylümüzün, doğup-büyüdüğü topraklar üzerinde değişerek gelişmesi sosyal açıdan, ekonomik  açıdan ülke için yararlı olacaktır.
Hepimiz, özellikle son zamanlarda köylünün ektiğinin, diktiğinin, ürettiğinin para etmediğini biliyor, bu durumdan yakınıyoruz. Hatta, bir zamanlar dünya üzerinde kendi kendisine yeten sayılı ülkelerden birisi olmaktan dolayı da övündüğümüz oluyordu.  Ama ne yazık ki, son zamanlarda bu kesimde yaşanan üretimde kullanılan girdi maliyetlerinde ki artış ve buna paralel olarak üretim sonrası gelir kaybı, bu kesimi de derinden etkilemiş, ülke'nin çözüm bekleyen bunca sorunları varken, tarım kesiminin yani köylümüzün durumu Türkiye için çözülmesi gereken acil sorunlar arasındaki yerini almaya başlamıştır. Köylünün üretiminde kullandığı tohum, gübre, işçilik, ekipman fiyatlarının pahalı oluşu nedeniyle artan tarım girdilerinin köylüyü tarlasını ekemez hale getirdiği, arazilerin her geçen gün miras yoluyla parçalanarak küçülmesi de tarımla uğraşan insanları tarımdan soğutmuştur. Birde buna, uygulanan seçici ve sınırlayıcı tarım politikaları eklenince, köy'de ki yaşam şartları her geçen gün ağırlaşmış, köylüyü yerinden yurdundan eden göçlerin yaşanmasına zemin hazırlamıştır.
Gittikleri şehir hayatından, çoğu belki de mutlu değil. Gittikleri büyük şehir hayatına uyumun da o kadar kolay olmadığını ve bu yeni yerlerinde de geçim sıkıntısı çektiklerini, üzerlerine doğan her yeni günün kendileri için masraf demek olduğunu onlarda biliyorlardır. Artan nüfus ve bunun getirdiği sorunlar nedeniyle, yerel yönetimler sürekli olarak arayış içerisine girmekte ve kimi zaman Türkiye’nin yetersiz olan kaynakları nedeniyle insanca yaşamak için gerekli olan şartların sağlanmasında zorlanmaktadırlar. Makro düzeyde bir sorun olan bu konuları bir kenara bırakarak, köylü ve köy hayatına bizim ve orada yaşayanların kattığı olumsuzlukları dile getirmek istiyorum.
Medeniyetin 3 temel unsuru olan, elektrik, su ve yol insanoğlu için bir dizi olumlu yönde hayat tarzını da beraberinde getirmiştir. Medeniyetin de bir bedeli var. Türkiye gibi köy ve mezrası çok olan bir ülkenin, bu sorunların üstesinden gelmesi o kadar kolay değildir. Değişimin canlılar için kaçınılmaz bir süreç olduğunu söylemiştim. Bu benim fikrim değil, toplum bilimi ile uğraşan sosyolog ve bu konuda kafa yoran herkesin fikir birliği ettiği bur durumdur. Hangi köye giderseniz gidiniz, köylümüzün yaşama tarzının ve beslenme alışkanlıklarının çok değiştiğini görürsünüz. Kendi ürettiklerini tüketme yerine, şehir hayatının veya hızlı yaşamanın beraberinde getirdiği alışkanlıklar olan yeme-içme kültürünün bugün en ücra köylerimizin mutfaklarına ve sofralarına kadar girdiğini görebilmekteyiz.
Girmesin mi? Girsin. Yenilmesin mi? Yenilsin. Fakat öncelikle sağlıklı ve besleyici olduğu hemen hemen herkes tarafından kabul edilen köylümüzün kendi ürettiği elinin emeği, gözünün nuru olan; Peynirin, sütün, yoğurdun, yumurtanın, balın yerini bugün, kola, nescafe  hazır bebek mamaları gibi yiyecek ve içecekler alıyorsa burada gözden kaçırdığımız bir şeylerin varlığından bahsetmek istiyorum.
Köyde ikamet ediyoruz, yumurtayı, unu, şekeri, çayı ve daha pek çok şeyi  şehirden alıyoruz, elbette alacağız, her şeyi köyde yaşayan herkesin imal etmesi, üretmesi mümkün değil. Ama köyde üretilen, üretilmesi lazım gelen şeylerin de marketlerden alınması biraz kendilerine haksızlık oluyor diye düşünüyorum. Şehir yerinde ikamet eden vatandaşlar köy yumurtasına, yoğurduna, bulguruna, meyvesine, sebzesine hayran kalırken, köylümüzün bunları görmezlikten gelmesi biraz gariptir. Bugün köylerde evlerin tandırlarında ekmek çok az yapılmaktadır. Çünkü, şehir, ilçe veya kasabalarda fırın işleten kişiler arabalarına doldurdukları ekmekleri çok rahatlıkla köylerde satabilmektedirler, köylülerimiz de bunları almaktadırlar. Belki buna sebep olarak köy yerinde işlerin çok olduğundan ve zamanın yetmediğinden bahsetmek bir bahane olabilirse de makineleşme sonucu, insan gücü ile yapılan bir çok iş artık daha az kişi ile çok kısa bir zamanda yapılabilmektedir.
Üretimi mi unuttuk? Her istediğimizi çarşı-pazardan daha ucuza almak üretim anlayışımızı mı değiştirdi? Üretmeyi bilinçli veya bilinçsiz olarak unutturulduk mu? Galiba her üçü de. Zaten büyük holdinglerin ve uluslararası dağıtım ağına sahip büyük şirketlerin Kartellerin de istediği de bu değil mi? Üretme, tüket politikası. Üretici bir toplum olma, tüketici bir toplum ol. Ama, tüketici toplum olmak, belirli bir ekonomik gücün ve kültürün sonucudur. Kartellerin, Holdinglerin tüm kampanyalarına ve telkinlerine inat, öncelikle kendi ürettiğimizi kendimiz tüketeceğiz. Tüketeceğiz ki, başkasının da tüketmesini bekleyeceğiz, bundan para kazanacağız. Durup dururken son zamanlarda Organik Tarım, Organik ürün ve Organik ürün satan yerlerin sayısında bir artış olmadı. Dünya artık, katkısız üretim sonucu meydana getirilen ürünlerin tüketilmesi gerçeğini keşfetti. Yapay ürünlerin, dondurulmuş gıdaların insan sağlığı açısından hiç de iyi olmadığının farkına vardı. Bu gerçek bizi de zaman içerisinde hızla saracak, hemde çok kısa bir zaman içerisinde.
Köy hayatında has eskiden hangi alışkanlıklarımız varsa giderek değişti. Bugün artık köyde eve gelen misafirlere, ayran yerine kola, çay, kahve yerine neskafe ikram etmek neredeyse adet haline gelmiş. İnanın buna bir anlam veremiyorum, belki sizlerde veremiyorsunuzdur. Doğal ortamında beslenen köy tavuğunun etini, yumurtasını hangi çiftlik tavuğu veya yumurtasından alabilirsiniz gönül rahatlığı ile, içinize sindire sindire yiyebiliyor muyuz? Doğrusunu söylemek gerekirse, hayır. Tadı yok, tuzu yok, ama ne yaparsınız ki, yemek zorunda kalıyorsunuz şehir hayatında, tavuk beslemek gibi ne imkanımız var, nede böyle bir yerimiz ve zamanımız. Köy de ikamet ediyorsan arkadaş, köyde yaşamak için ne lazımsa hepsi olacak. Maalesef çoğu köylümüzün evinde bir kedisi dahi yok. O zaman “neden köyde ikamet ediyorsun arkadaş” diyesi geliyor insanın. Üretimin timsali, Ulu Önder Atatürk’ün, “Köylü şehrin ve milletin efendisidir” sözleri ile haklı bir övgüye mahzar olan köylü yurttaşlarımız, yıllardır sürdürülen kampanyalar ve politikalar sonucunda üretimden uzaklaştırılmış ve uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Çare yine kendilerinde. Üretimlerine ve köylerine sahip çıkarak, yeniliklere ayak uydurarak hak ettikleri refah düzeyini yakalamaları hiç de uzak ihtimal değildir. 
İnanmak, başarmanın yarısıdır.