Dünya Devletleri için Kıbrıs stratejik açısından dolayı her dönem önem arz etmiştir. Tarih boyunca bu yüzden devamlı el değiştirmiştir. Mısırlılar, Hititler, Akalar, Dorlar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Romalılar, Araplar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler adaya hakim olmuşlardır. Sonuç olarak; Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine girene kadar çeşitli etnik ve dini toplulukların kültürüyle yoğrulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz de etkinliğinin artması ile birlikte Kıbrıs’ın fethi de kaçınılmaz olmuştur. Venedikliler Akdeniz de ticari faaliyetlerde bulunan ve yolcu taşıyan gemileri yağmalayan korsanlara sahip çıkmaktaydı. Kıbrıs ise bu korsanların uğrak bölgesiydi. Olası bir savaş durumunda ise düşman kuvvetlerce kullanılabilecek bir askeri üs konumundaydı. Kıbrıs’ın Venediklilerin elinde olması Akdeniz’de üstünlüğü ele geçirmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu için bir tehdit oluşturmaktaydı. Kısacası Anadolu’nun ve Akdeniz’in güvenliği Kıbrıs’ın fethinden geçmekteydi. 
Kıbrıs’ın fethinde bir diğer etkende Katolik Venediklilerin Rum Ortodokslara baskısıdır. Bu baskılar öyle bir hal almıştır ki, Katolik Venedikliler tarafından sürgün edilen Ortodoks Başpiskopos, İçel Beyi aracılığıyla Sultan II. Selim’den Ada’nın fethini talep etmiştir. 
Yukarıda saydığımız durumları göz ardı etmeyen II. Selim bir ferman yayınladı.  1 Temmuz 1570’de başlayan ilk çıkarma, 1 Ağustos 1571’te Kıbrıs’ın fethi ile sonuç verdi. 
40.000’in üzerinde şehit vererek Türk’ün toprağına toprak katan Osmanlı İmparatorluğu Ada’ya kılıçla vurduğu Türk damgasını, Kültürel ve mimari faaliyetlerle ilelebet var edecekti. 
Adanın fethi sadece Türkleri sevindirmedi. Venedikliler döneminde adada yoğun bir Katolik ve Latin baskısı olduğundan dolayı, Ada’nın Türkler tarafından fethi Rum Ortodoksları sevindirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu Ada’yı askeri olarak fethettikten sonra etnik fetih hareketini de başlatmıştır. 30.000 Türk Ada’da iskan edilmek üzere Anadolu’nun farklı coğrafyalarından yola çıkarılmıştır. Gelen Türklerin çoğu çiftçi ve zanaatkardır. Bu zanaatkarların içersinde; Terziler, Marangozlar, Dericiler, Ayakkabıcılar, Dokumacılar gibi birçok meslek grubundan insanlar bulunmaktadır. Bunun dışında Vakıflar sistemi hayata geçirilmiştir. Yollar, Camiler, Çeşmeler, Köprüler, Hanlar ve Suyolları inşa edilmiştir.
Fetih öncesinde 200 bin kadar bir nüfusu olan Kıbrıs’ta 1562 senesinde yapılan incelemelerde Katolik kilisesine ve soylulara ait köy sayısı 567, Devlete ait köy sayısı ise 246 tanedir. Buradan da anlaşılacağı üzere Kıbrıs köylüleri toprak sahibi değildi. 
1579 senesine gelindiğinde Padişah hasları arasında bulunmayan topraklar, tımar ve zeamet olarak yerli reaya ve göçmenlere dağıtılmıştır. Kıbrıs halkı toprak sahibi yapılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun Ada’yı fethinden sonra Türkleri Ada’ya yerleştirmesi artık Ada’da Türk hakimiyetinin kalıcı olacağının en büyük göstergesiydi. Kıbrıs’ta bundan böyle birbirinden tamamen farklı dil, din ve kültüre mensup iki ana etnik toplum yan yana yaşamaya başlayacak ve birbirlerini karşılıklı olarak etkileyecektir.
Osmanlı İmparatorluğunun Kıbrıs’ı fethinden sonra Ada’daki refah düzeyi hakkındaki bilgiler değişiktir. Fetih sırasında yerli halkın dağlara kaçması, erkek nüfusun azalması, göçlerin olması 1572 yılında bir felaket haline dönüşmüştür. Kuraklık ve çekirge istilaları artmıştır. 
Kıbrıs Adası Osmanlı İmparatorluğu için daimi önem taşıyan bir konumda olduğu için en mühim mesele Ada’nın daimi olarak elde tutulmasını sağlamaktı. Yukarıda da bahsetmeye çalıştığım gibi Kıbrıs bu yüzden Türkleştirilmiştir. 1878 Yılında Ada hakimiyeti fiilen İngiltere’nin eline geçince Rumlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde aldıkları ayrıcalıkları unutmuşlar(onları bey yapanları)  ve Ada’nın tek hakimi gibi davranmaya başlamışlar hatta dönem dönem Kıbrıs Türklüğüne karşı Enosis düşüncesiyle kanlı eylemlerde bulunmuşlardır. 
1974 senesindeki Kıbrıs Barış Harekatına kadar Kıbrıs Türkü adeta yalnız bırakılmıştır. 
Türk Mukavemet Teşkilatındaki şu satırlara bir göz atalım… “Kıbrıs Türkü yüzyıllardan beri bu ata yadigarı topraklarda, ebediyen var olabilmek için çok çalışmış, çok mücadele etmiş, çok kan dökmüştür. 1571 yılında on binlerce şehidin kanı ile sulayıp vatanlaştırdığı kutsal toprakları daha sonra da Türklüğün emeği ve alın teri karışmış taşı ve toprağı ile Türkleşmiştir. Üç yüz yıllık Türk egemenliği devresi, güzel Kıbrıs’ımıza kendi benliği ve hangi yönde bakılırsa bakılsın burası Türk’ün vatanıdır dedirtecek bir özellik kazandırmıştır.” 
Bugün…
Kıbrıs sadece oradaki Türkler için bir mesele olmaktan çıkmıştır. Kıbrıs Türk Dünyasının kanayan yarası haline gelmiştir. Kıbrıs Türklüğünün kazanılması ve Dünya’nın Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanıması davası… Türk’e zincir vurmaya çalışan Fosseptik Batı’nın zincirlerini yine Batı’nın boynuna dolamak için gösterilmiş en büyük mücadele olacaktır. 
Kıbrıs mücadelemizi Türk Milliyetçileri, gönüllerinde sevdalaştırarak, ellerinde bayraklaştırarak zaferle taçlandıracaktır. Buna inancım tamdır. Lakin bu zafer Kıbrıslılaşmanın bertaraf edilmesi ve Devlet eliyle başlatılacak bir karşı propaganda ile gerçekleşecektir.
Şahsım adına Kıbrıs’a Maddi yardımlar ve yatırımlar yapılmasından ziyade… Bizim Ada’da Propaganda geliştirmemiz gerekmektedir. Türk kültürünün Kıbrıs kültürü adı altında yok olmasını seyretmeyi bırakmalıyız. Oradaki vatandaşlarımızın Kıbrıslı değil Türk olduğunu tekrar hatırlatmalıyız. 
Kıbrıs Türklüğünün; Alparslan TÜRKEŞ’LERİ, Rauf DENKTAŞ’LARI, Fazıl KÜÇÜK’LERİ olduğunu ve daha nicelerini bağrından çıkaracağını hatırlatmalıyız…
KIBRIS… 1571’DEN BERİ TÜRK’ÜN VATANIDIR… 
KIBRIS… TÜRK MİLLİYETÇİLERİ SAYESİNDE İLELEBET TÜRK’ÜN VATANI OLARAK KALACAKTIR…