Kalem, üzerine Sonsuz gücün yemin ettiği…

Kalem, Rabbimizi bize tanıtan üç külli muarifin (tanıtıcı) en güçlüsü olan Kur’an’ın adına  süre indirilen..

Şu kebir-i kâinatın(Büyük kâinat, büyük dünya) ilk var edileni…

Kalem ilk defa kendine “Yaz” denilen, ardından da canlı, cansız varlıklar âleminin ardı sıra nüzulüne vesile olduğudur…

            Kalemlerin en anlamlısı elbette ki Kalem-i aladır. (Yüce kalem)

Kâinatın yaratılışı kalem-i ala ( yüce kalem) ile olmuştur.

Kâinatın oluşumundaki dağlar, ovalar, tepeler, ırmaklar, denizler hep o yüce kalemin çizdiği çizgi, yazdığı yazılardır.

Kâinat sarayının mükerrem misafiri de bu saraya teşrif etmeden yokluk âleminden varlık âlemine kalemin çalışması, kalemin kader denilen sırlar kitabı ile mümkün olmuştur.

            İnsanın hususi dünyası ve âlemi bir sahife ise hayatı onun için bir kalemdir.

O kalemle amel sayfasına geçecek çok güzel şeyler yazılıyor.

Bu kalemin hususi âlem ve sahifede neler yazdığı cüz’i irademizi kullanarak yine bize bağlıdır. Adeta insan hayatı kişinin hususi dünya sayfasına cüz-i irade mürekkebi kullanılarak yazılan kalemin çizgi ve harflerinden oluşmakta. Kalem, cüz-i ihtiyarının emrinde hususi dünyamıza ya çok anlamlı şeyler yazacaktır yada bir sürü anlamsız kelime, harf yada satırlardan oluşan çizgiler….

            Kalemlerin elbette ki en güçlüsü KADER KALEMİ’dir.

Kader kalemi; yokluk karanlıklarından  varlık aydınlıklarına bizleri  ruhlar aleminden alarak, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, kabir duraklarından geçirip KALEMİN EFENDİSİNE ulaştıran bir vasıtadır.

            Elbette kalemde kalmamak, onun arkasındaki KALEMİN VE KALEMLERİN EFENDİSİNİ görmek, kalemin arkasındaki sınırsız güç ve kudret sahibini tanımak, O her şeyi kuşatan ilim ve akıl sahibini bilmek ve ona hakiki bir aşk ile bağlanmak gerekir.

Yoksa kalemi görüp ona prestij etmek kalemi tutan muhteşem gücü görmemek, kalemi oynatan ilm-i muhiti (Her şeyi kuşatan ilim)tanımamak  güneşi unutup muma aşık olan insana  benzer..