Yaşadığımız dünya: “Cansız (camidat),bitki (nebadat), Hayvan ve insanlardan oluşmaktadır.” Bir dağ düşünün, üzerinde yaşayan hiç bir şeyden haberi yok. Ne kadar zavallı ve yalnız. Bir ağaca bakın, üzerindeki meyveden habersiz. Bir asır yaşayan çınarları düşünün hiçbir gelişme ve değişme göstermeden odun oluyor.

                Bir serçe kuşunu düşünün, içine hayat girdiğinde gözünü dünyaya açtı mı o koskoca dağdan daha şuurlu şekilde çevresindekilerle bağ kuruyor. Çevresini temaşa ediyor. Hayat onun içine girdi mi bir çırpıda çevresi ile bağ kuruyor.

         Ya bir de insanın özelliklerini düşünün.  İnsanın bütün yaşadığı çevresindekilerle alakadardır. Ya onlardan etkilenir, ya da onları etkiler. Yaşadığı çevreyi merak ettiği kadar, ayı da uzayı da denizin dibinde ki derinliklere kadar aklınıza gelebilecek her şeyi merak eder. Bir düşünür de “Merak İlmin hocasıdır” diyerek bunu teyit etmiştir. Sorusu olmayanın hiçbir zaman cevabı olamaz.

                Cenab-ı Allah (cc.): “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve insanı yarattım” buyurmaktadır. Bu sırrı bilebilecek olan insan hiç; ete, kemiğe veya vücudun içine sıkıştırılabilir mi?

               Bakın bu insan yaratılış kanunlarını (Evren yasasını veya tasavvufta adetullah kanunu) kullanarak bugün bilimsel gelişmelerin ve icatların baş mimarı olmuştur. Dünya Ticaret Merkezi olan 110’ar katlı ikiz kulelerin mısır püskülündeki danelerin yerleşmesine (matematiksel hesaplamaya) göre yapıldığını biliyor muydunuz? Bu sırları çözebilecek vasıfta olan varlık sadece insandır.

                Bilim çevreleri bugün İnsan beyninin 2,5 milyon GB (gigabayt) hafızası bulunduğunu konuşuyor. Bu bilgi, insan hafızasının bizim teknolojimizi aşan bir durum olduğu göstermektedir.  Belki de bildiğimiz bütün bilgiler insan hafızasına yüklendiğinde bir toplu iğne başı kadar yer tutmayacak kadar alanı dolduruyor.  O zaman bu kadar muazzam bir şekilde donatılan insan nasıl olurda öğrenemez veya anlayamaz diye insanın aklına gelmiyor değil. 

                O insanın her şeyi sınırsızdır. Bugün onu hiçbir dünya malı veya serveti ile memnun edemezsiniz. Etmeye çalışırsanız yanılırsınız. Bunun örnekleri pek çoktur. Zenginler ne kadar çok kazanırsa kazansın yeter diyemiyor. Çünkü bir üst hedefine geçmek zorunda kalıyor. Başarılı olan insan sürekli başarılı olmak için mücadele eder. Şu fani hayatı bile geçici düşünmeyip ebedi zannederek hedeflerini sürekli yeniler.

                Peygamberimiz (S.A.V.): “İnsanoğluna bir dağı verseniz ikinci dağı ister” buyurmaktadır. Cenab-ı Allah (cc.): “Cennette kullarına gözlerin görmediği, kulakların işitmediği şeyleri “ vereceğini söylüyor. İnsanın hedefini hep yukarıda tutuyor. Çünkü insan geriye değil hep güzele ve daha iyiye gitmek istiyor.

                Peki, neden böyledir derseniz cevabı şu olsa gerek. Kuantumcuların ve tasavvuf ehillerin belirttiği gibi kâinatta her şey sürekli yaratılmakta ve yenilenmektedir. Bu durum aynı bir ampulün sürekli yanıp sönmesi gibidir. Bu yanıp sönme çok hızlı olduğundan insanoğlu bunu fark edemiyor ve insanoğlu bunu bildiği için hedefini sürekli yukarda tutuyor.

             O’nun için hayatı güzel görelim ki güzel düşünebilelim. Güzel Düşünebilirsek herkesi mutlu edebiliriz. Birlik beraberlik içinde güzel, mutlu barış dolu bir dünyayı yarınlara emanet etmek dileğiyle. Hoşça kalın.