Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan ve CHP Tire İlçe Başkanı Hakan Şenoyar ve yönetim kurulu üyelerinin de katılığı toplantıda basın açıklamasını CHP Tire Kadın Kolları Başkanı Aysun Yağcıoğlu yaptı. Yağcıoğlu, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

“Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923’te şöyle demiştir: “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, sosyal toplum felçlidir.” Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini tanımlamıştır. Türkiye'de kadınlar 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme hakkı kazandılar. 1933'te Köy Kanunu'nda muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı düzenlendi. 8 Ekim 1934'de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren son yasayla da kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Teşkilat-ı Esasiye Kanununun 10 ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

İsmet İnönü ve arkadaşları tarafından verilen ve seçim kanununda değişiklik yaparak, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan önerge TBMM'de kabul edildi. 8 Şubat 1935'de ilk defa meclis seçimlerine katılan Türk kadınları mecliste 18 sandalye elde ettiler

Atatürk Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının verilmesinin ardından şöyle seslenmiştir: 
“Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasî hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medenî mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler  göstermiştir. Siyasî hayatla, belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu seferde  milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medenî memleketlerin bir çoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu  selahiyet ve liyakatla kullanacaktır.” 
Acaba 21. Yüzyıl Türkiyesinde Türk kadını Atatürk’ün dediği gibi seçme ve seçilme hakkını 
“Selahiyet” ve “Liyakat” la kullanabiliyor mu? 
Bu sorunun cevabı ne yazık ki büyük ölçüde “HAYIR!” dır… 
Türkiye’de 1980 sonrası iktidarların dini siyasete âlet etme çabaları neticesinde kadını geri plana itme uygulamaları hız kazanmıştır. Türk kadını 1934 yılından daha da gerilere götürülmeye çalışılmaktadır. Siyasete atılması baba, erkek kardeş, akraba veya eş tarafından engellenmekte, oy kullanırken kendi iradesi, aile baskısı neticesinde ipotek altına alınmaktadır. 72 Yıl önce Atatürk’ün kadınlarımıza vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkı büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalmış, kadınımız ne yazık ki uygulamada ailesinin seçtiğini seçmiş, kendisi ise seçilememiştir
Basından okuduğumuz kadarıyla Türkiye’de son 10 yılda kadına şiddet, taciz ve tecavüz 14 kat artmış. Son 4 yılda işlenen kadın cinayeti sayısı ise 800’ü geçmiş. Son günlerde neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin neden bu kadar arttığı konusunda uzmanların ciddi bir araştırma yapmaları gerekiyor.  Zira iş, kadın öldürmeye gelince eğitimlisi, eğitimsizi, zengini, fakiri, genci, yaşlısı, fark etmiyor. Üstelik de 14 yılı aşkın bir süredir, dinî referanslı bir parti iktidarda iken bu durum kafaları biraz daha karıştırıyor.  
Kadınlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ile vatandaşlık haklarına kavuştular. Seçme ve seçilme hakkı elde ettiler. Erkekler ile eşit şartlarda iş hayatındaki yerlerini aldılar.  Tüm bu kazanımların yanı sıra ne yazık ki 21. Yüzyıl Türkiye’sinde hâlâ ezilmekten, horlanmaktan, öldürülmekten kurtulamadılar. Acaba öldürülmek bizim kadınlarımızın fıtratında mı var? Namus cinayeti, töre cinayeti, zorla evlendirilme, tecavüz, dayak, hepsi kadınlar için.
 Her ne kadar birileri, “kadın ve erkek eşit değildir” dese de tecavüzü meşrulaştıran yasa bile çıkarmaya çalışsalar da Türk kadını Bu karabulutları hep birlikte bereket yağmurlarına dönüştürecektir. Örgütlerimizle bütünleşip, sorumluluklarımızın bilincinde, çağdaş bireyler olarak ‘üst akıl’ değil ortak akılla haklarımıza sıkı sıkı sarılmalıyız.
Unutmayın kadınlar değişim ve dönüşümün dinamiğidir.

Editör: Haber Merkezi