‘’Bir ülkenin geleceği ve ilerlemesi sağlam kalelere, güzel binalara ve milli gelirine değil, o insanların ahlaki değerlerine bağlıdır.’’
                                                                              Martin Luther King
    ‘’Köklü asalet, ruh asaletidir ki o da gıdasını görgüden alır ve onunla beslenir.’’
     Günümüzde görgü ve nezaket kuralları, geçmişte ise Adab-ı Muaşeret denilen kavram, insanı insan yapan, uygar bir varlık haline getiren, kişilerin birbirleriyle ve toplum ile olan ilişkilerinde, yasal zorunluluklar dışında uymaları gereken sevgi, saygı ve incelik kurallarıdır.
     Biraz daha açacak olursak Adab-ı Muaşeret Arapça kökenlidir. Adap, edep kelimesinin çoğuludur. Usuller, yol yordam, davranış kaideleri, terbiye anlamındadır. Kısaca ‘’Davranış güzelliği, hoşluğu’’ diyebiliriz. Muaşeret Arapçada ‘’yaşam’’ demektir. ‘’Bir arada yaşama, güzel geçinme’’ şeklinde tanımlayabiliriz. Adab ve Muaşeretin birleşimiyle ‘’Edepli Yaşama Sanatı’’ ortaya çıkar.
     Görgü kurallarının olmazsa olmazlarıdır; ‘’ Nezaket, Zarafet-İncelik ve Tevazu.’’  Peki nedir bu kavramları birbirlerinden ayıran? 
     Nezaket (Nazik olmak); zorunluluk olmadan, kişinin aldığı terbiye sonucu geleneklere uygun, hoşgörülü, saygılı, barışçıl ve dürüst davranışın ifadesidir.
     Zarafet-İncelik (Zarif olmak); davranışın, tutumun , görünüşün, duygu ve düşüncelerin zarif ve ince olmasıdır. Zarafet ve incelik, nezaketten biraz daha üstündür. Nezaket; iyi, temiz ve insancıl düşüncenin sonucudur ve bunu candan isteyen herkes kültürü, bilgisi ve zekası ne olursa olsun şu veya bu şekilde nazik olmaya muvaffak olabilir. İnceliğe gelince; bu iyi, temiz ve insancıl düşüncelerin yanında kültür ve zekaya da ihtiyaç gösteren bir davranıştır. Nazik olan şahsın incelik gösterebilmesi, pratik, yaratıcı, yerinde ve uygun davranışlarda bulunabilmesi  ile mümkündür. Bu konuyla ilgili güzel bir anekdot anlatılır;
     ‘’Bir ülkenin imparatoru ilk Avrupa seyahatinde İngiltere Kralının misafiri oluyor. Şerefine büyük bir ziyafet veriliyor. Meyveden sonra ellerin yıkanması için  kristal kaplarda (Bol Kasesi), içinde bir parça limon bulunan su getiriliyor. İmparator farkına varmadan kaseyi başına dikiyor ve suyu bir yudumda içiyor. Bütün davetliler şaşırıyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar, kimisi gülümsemesini göstermemek için başını önüne eğiyor, kimisi de aleni dudak büküyor. Tam o sırada İngiliz kralı, etrafına keskin bir bakış atıp kristal kaseyi masadan kaldırıyor ve  O’da  içiyor. Tabii sofradakilerin hepsi onu taklit ediyor.’’
     Burada kral, zarafet ve inceliği kullanarak herkese ‘’Benim sarayımda, benim soframda hiçbir misafirim mahcup duruma düşürülemez’’ mesajını en güzel şekilde veriyor.
    Tevazu (Alçakgönüllülük) ise, ölçülü olmak,  başkalarını küçük görmemek, büyüklenmemek anlamındadır. Tevazu sahibi kişi özünün, hakikatinin farkındadır.
    İnsanın yaşamını taçlandıran, hayatına anlam ve kalite katan bu kavramlar, bireyin samimiyetiyle ve sağlam karakteriyle buluşunca insanlığın özü, ışığı ortaya çıkmaktadır.
    Bir vesileyle gittiğimiz Japonya seyahatinden sonra ajandama aldığım notlara baktığımda gerçekten etkileyici gözlemler edindiğimin farkına vardım. Japonya’da 10 gün kalmıştık. Bu on gün içerisinde yüzümdeki gülümsemeyi ve yüreğimdeki sevinci artıran ‘’Görgü, Nezaket ve Zarafet’’  kavramlarının bu kadar içselleşip yaşamın bir parçası haline gelmiş olması idi. Nasıl olmuştu da bir ülkede, topluma ve kurulu düzene saygı, insana, doğaya saygı bu kadar güzel yerleşebilmişti o ülkede yaşayan bireylerin ruhlarına?
    Bu şaşırtıcı manzara karşısında bir gün bizi ağırlayan Japon ailenin kızına sordum; ‘’Nasıl bu hale gelebilmişti bu ülkenin insanları? Genç kızın cevabı beni çok etkiledi; ‘’ Japonya’da öğrencilerin okul hayatının büyük bir kısmı  ahlaki davranışların ve karakter gelişiminin öğrenilmesi sürecidir. Okul müfredatları Japon toplumunun ve kültürünün temel değerlerinin öğrenilmesine adanmıştır. Bizlere küçücük yaşlardan itibaren öncelikle ‘’ Güzel Ahlak ve Sağlam Karakter Eğitimi’’ verilir. Birey güzel ahlaka ve güçlü bir karaktere sahipse diğer olması gereken donanımlar zaten kişide kendini gösterecektir.’’ diyerek sözlerini tamamladığında ‘’Adabın, Görgünün, Nezaketin, Sağlam Şahsiyetin gücü’’ bir kez daha gönlümü fethetti. Böylece bir ülkede güzel ahlak ve sağlam karakter merkezli eğitimlere öncelik vermenin, bireylere yetenekleri ve seçimleri doğrultusunda en uygun fırsatları yaratmanın ve yaşamı boyunca kendisini geliştirme ve öğrenme fırsatlarının sunulmasının o ülkenin geleceği ve bekası anlamında ne kadar da önemli olduğunu bizzat yaşayarak gözlemlemiş oldum. 
    Günümüzde önemini hızla yitiren ‘’Adab-ı Muaşeret’in’’ insan hayatındaki önemi ve oynadığı rol küçümsenemez. ABD başta olmak üzere bir çok gelişmiş ülkede ‘’Görgü Kuralları Okulları (School of Etiquette) açılmaya başlanmıştır. Bu okullarda sosyal davranış kuralları ile ilgili kurslar, seminerler verilmekte ve şirketler personelini burada eğitmeye çalışmaktadır. İş dünyası artık başarılı işler yapmanın araçlarından en önemlisinin insanları etkilemek olduğunu anlamış durumdadır.
    Nezaket kurallarının öğrenildiği ilk ve en iyi merkez tabi ki ‘’Ailedir’’ Bu da ancak davranışlarımızla çocuğa örnek model olunarak mümkündür. Nezaketi ve saygıyı aile içindeki tüm bireyler benimserse birbirleriyle olan ilişkilerindeki incelik ve samimiyet topluma hare hare yayılacaktır. Bu da toplum içerisindeki bireylerin yaşamını kolaylaştırıp daha anlamlı ve kaliteli hale getirecektir. Kişi, toplumda sevilen, sayılan, aranan, sözü geçen biri olarak sadece kendinin değil, temsil ettiği kurum ve kuruluşun, şirketin ve hatta devletinin çıkarlarını dahi olumlu yönde etkileyecektir.
    Unutmamak gerekir ki, insanın kendi varlığını ve şahsiyetini geliştirip olgunlaştırarak diğer insanlarla ve toplumla kurduğu ilişkilerinde ona rehberlik eden ‘’Görgü’’ yaşamın mihenk taşıdır, hayattaki tavrımızdır, yaşam biçimimizdir. 
    Ahlakın, erdemin ve sağlam karakterin yüceltildiği bir toplum olmak zorundayız.
   Yoksa VAROLAMAYIZ !