“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

       

Sendikalar birer meslek kuruluşları olması nedeniyle Sivil Toplum kuruluşlarıdır. Özellikle 2005 yılından bu yana hükümete yandaş olan sendika dışında sendikaları yok sayan bir devlet anlayışı mevcuttur. Ne hikmetse sendikalarla aynı statüdeki diğer esnaf meslek kuruluşları ve birlikleri Kaymakamlık ve Valilik Protokollerinde yer alırken sendikalar hiçbir şekilde bu protokollere konulmadığı gibi Kamu sendikalarının görev alanında yer alan sorunlara dahi diğer esnaf kuruluşlarıyla çözüm arayışına girişilmesi ancak Türkiye’de görülebilecek handikaplardan birisidir. Son günlerde görülen odur ki kaymakamlar Kamu Sendikalarından öcü gibi çekinmekte hoş geldin ziyaretlerine bile randevu vermemektedir. 
     

Bir İl Milli Eğitim Müdürünün Resmi Sosyal Paylaşım Sitesinde mesleğinin “Politikacı” yazdığı bir ortam da başkaca bir şey beklemek aslında çok şey beklemek olsa da biz devleti böyle bilmediğimiz için devletin yetkili kıldıklarının yetki alanlarına çekilmelerini beklemek veya zorlamak Sivil Toplum Kuruluşu ve doğal muhalefet olarak bizim vazifelerimiz arasındadır. Tabii ki bizim vazifelerimiz bununla sınırlı değildir her vatandaşın olması gerektiği gibi bizler Kamu Kaynağının heba edilmesine, Devletin varlıklarının her dönem iktidar yandaşı olanlara eş, dost ve akrabalara peşkeş çekilmesine göz yummamak bu konuda her türlü engellemeyi yapmak da biz Sendikaların amaçlarından birisidir. Yani Sendikalar doğal muhalefettir ve yanlış olan, kanunsuz olan her şeyin karşısındadır. Eğer kanunsuzluğu bir devlet yetkilisi yapıyorsa ona en üst perdeden tepki gösterebilenlerde bu gün sadece sendikalar ve korkusuz sendikacılar kalmıştır diyebiliriz. Konuyu bu yönüyle ele aldığımızda aslında Sivil Toplum kuruluşu olmaya hak eden kuruluşlar sadece sendikalardır, ama Mülki idareciler tarafından da Sivil Toplum Kuruluşu olarak kabul edilmek istenmeyen hatta hiç istenmeyen kuruluşlar sendikalardır. Bunun nedeni ise Sendikalara yönelik adını hep zikrettiğim duayen Sendikacı Resul AKAY sayesinde kazanılmış 4688 sayılı yetki kanunu mevcuttur. Bu kanun ve bu kanuna dayalı sıralı Başbakanlık Genelgeleri Adli Yargıya gitmekten korkan Teftiş Kurullarınca delinmeye çalışılsa da bu delikler İdari veya adli yargı tarafından tamir edilmektedir. Ancak bu delikleri açanlara soruşturma izni vermeyerek mülki idareler korumaktadır. Bu koruma kalkanından emin olan bu şahıslar kanunsuzca, insanlık dışı kararlar vermekten hiç imtina duymamakta ve idarenin işleyişine ket vurmakta, vatandaş vergileriyle teşekkül eden kamu kaynağının heba edilişine, devletin soyulmasına göz yummakta, işini hakkıyla yapmayarak devleti ve milleti dolandırmaktadır. Bu gidişata sendikacılardan başka kimse bilmediği veya dur demeye korktuğu içinde hırsızlar istediği gibi at koşturmakta, Dur diyebilen Sendikacılar da bu sistem şeytanları tarafından aileleriyle birlikte cezalandırılmaktadır.
       

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti bu değildi, 10 Yıl öncesine kadar bu hırsızlar yolsuzlar bu kadar korunamamıştı. Fetö Korumuştu, Fetö yapmıştı deme lüksü de bulunmamaktadır. Çünkü gördük ki Fetö’den sonra bu hırsızlar daha çok soymaya ve daha çok korunmaya başlanmıştır. Unutulmaması gereken şudur devleti millet vücuda getirir. Siz milleti soyup soğana çevirirseniz o devletin yönetiminden sizi soğan cücüğü gibi söker atar. Bu güne kadar köşe yazılarımda onlar defa dile getirdiğim gibi yine söylüyorum iyi yönetemiyorsunuz, iyi yönetilmiyoruz, Milletin parasını soyduruyorsunuz, siz bizleri zulmediyorsunuz, zulmün sonu ise helak tır. Zulmü artan padişah tez yıkılır. 


Hoşça kalın, sağlıkta kalın.