Ülke gün geçtikçe karanlığa sürükleniyor, ama bir kesim hala uyuyor. Uyarılarımızı kulak arkası edip ne yazdığımızı anlayamayan bir kesim bana “Ağlama değmez hayat” şarkısını hatırlatıyor. Aslında ağlayan değil, uyaran bir yazarım. Yazmadığım halde kendilerini koyun gördüğümü söyleyenlere sözüm: kendi kendinizi koyun yapıyorsanız bence sakıncası yok. Önceki yazımda tatilini yarıda kesmeyerek oy kullanmayan muhalefet seçmenine sitem ettim, bundan sonra ağlamayın, dedim. İktidar seçmenine her yapılan suça, yolsuzluğa ortaksınız, dedim. Hatta Erdoğan şunları yapsaydı, saygı duyardım, dedim. Bazıları her zamanki gibi anlamamışlar. Benim ağladığımı yazmışlar. Siz benim suçlamalarıma yanıt verin. Ondan hiç söz eden yok. Çevre yolunun bozukluğundan bahsedip hala çevre yolunu belediyenin yapacağını düşünenler var. O yol Karayolları Genel Müdürlüğüne ait, hükümet yaptı o yolu.

Demokrasiden bahsedenler, hangi ülkede yaşıyor? Doğru size demokrasi, bize monarşi geldi. Bir bakın bakalım. Anayasanın kanunları mı geçerli, Erdoğan’ın mı? Anayasanın ilgili maddesine göre “Kim cumhurbaşkanı seçilirse, varsa partisi ile ilişkisi kesilir, TBMM üyeliği sona erer.” Erdoğan’ın buna yanıtı: “15’inden sonra istifa etmem gerekiyormuş. Ya git işine bak ya, işine bak. Bunlar kılavuzu filan kaybettikleri için ne yapacaklarını bilmiyorlar.” İş adamı Sait Han Bakşi AKP ile ilişkisini kesiyor, akabinde şirketi batıyor. Köşe yazarları iktidar aleyhinde yazı yazıyor, gazeteden kovuluyor. 25 Aralıkta operasyona giden polisler ve savcılar için o zaman müsteşarlık görevinde bulunan Efkan Ala’nın sözleri “Bilal’e yaklaşanı vurun!” Lale Hanım, bu mu ileri demokrasi? En iyisi kaldırın Anayasayı, dilediğiniz gibi yönetin ülkeyi kendi yasalarınızla.

Lale Hanıma bir sorum daha var. Siz daha önce yurt dışında mı idiniz? Silivri’de neler oldu biliyor musunuz? Yemekleri kapı altındaki bir delikten verilen, hücrede ışığın söndürülmesine izin verilmeyen, daktilo ve bilgisayar verilmediği için anılarını, kitaplarını elle yazan, içme suyu ile tuvalet suyunu birlikte kullanan, 2 dakika içinde banyo, çamaşır ve bulaşık işini yapmak zorunda kalan, yaşadıkları olayları onurlarına yediremeyip intihar eden, ruh sağlığını yitiren, beyin kanaması, kalp krizi geçiren, kanser olan, ölen ve ölümü bekleyenler Silivri’de bu sizin işkence saymadığınız durumları yaşarken siz nerede çayınızı yudumluyordunuz? Nasıl “Çok şükür 13 yıldır kimse zindanlara atılmadı işkenceler görmedi.” diye yazabiliyorsunuz? 

Bazılarınız kendi kendinizi ele veriyor. Kaç kez yazdım, BAŞÖRTÜSÜ İLE TÜRBAN AYNI ŞEY DEĞİL. Ama hala bazıları “Başörtülüleri görünce iğreniyorum” dediğimizi yazıyorlar. Hanımefendi, biz sokakta türban takana da saygı duyuyoruz. İNŞALLAH BU KEZ ANLARSINIZ. Bir diğer nokta geçen yazımda da yazdım. 55,7 milyon seçmenden Erdoğan’a verilen oy 20,8 milyon. Yani % 38. Ona oy vermeyenler 34,9 milyon. 14,4 milyon kullanılmayan oy sayesinde Erdoğan cumhurbaşkanı oldu. Bunda tabi Erdoğan’ın suçu yok. Suç oy kullanmaya gitmeyende. Önceki yazımı iyi okursanız anlarsınız.Hani cumhurbaşkanınız 10 Ağustos akşamı yaptığı balkon konuşmasında herkesi kucaklayacaktı? Daha koltuğa oturmadan 1 Eylülde yapılacak Adli Yıl Açılış Törenine “Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu orada konuşursa o açılışa katılmam.” diyerek herkesi nasıl kucaklayacağını gösterdi.

Gelelim yemin konusuna. Yeminde “Büyük Türk Milleti huzurunda” deniyor. Atatürk adı ile Türk sözcüğünü ağzına almayan, laikliği başkalarına önerip kendi benimsemeyen, anayasayı hiçe sayan, tüm yetkilerini kullanıp her şeye karışan bir cumhurbaşkanı olacağını söyleyen biri nasıl bu yemini eder? Bu yeminini nasıl tutacak? Bu arada Abdullah Gül “Şüphesiz ki ben bu göreve seçilirken de bağımsız bir kişi olarak gelmedim, siyasi kimliğimi hepiniz biliyorsunuz.” demiş. Sayın Gül hiç farkına varmadık. İcraatlarınızdan cumhurbaşkanı mı, hükümetin noteri mi olduğunuzu tahmin bile edemedik. Açıklamanız iyi oldu, sayenizde öğrendik, tarafsız olmadığınızı. Emine Hanım da Çankaya köşkünü kasvetli bulmuş, beğenmemiş. Tabi kraliyet ailesinden geliyor. Önceki cumhurbaşkanı eşleri buldukları ile yetindiler.

Bundan sonra neler olacak? Ekonomimiz harika diyenlere sorularım var. Ekonomisi iyi olan bir hükümet, nasıl altın yumurtlayan tavuk “Milli Piyango”yu satar? 2 yıllık kârına 2 milyar 755 milyon dolara satıldı. Tıpkı Tekel ve diğerleri gibi. Zarar eden satılır, anlarım. Ama kâr eden niye satılır? Enerji politikaları iflas etti, her yer parsel parsel satıldı(sıra boğaza geldi), buna rağmen dış borç 12 yılda 130 milyar dolardan 328 milyar dolara çıktı. Siz IMF’ye 23 milyar dolar borcumuz bitince borç kalmadı deyip sevinenlere hatırlatma.  2 milyon esnaf iflas etti. Her şey güllük gülistanlık. Bu arada hani Reyhanlı’da TIR’ların aranması engellenmişti, insani yardım yapıyoruz denip olay kapatılmıştı ya, IŞİD örgütü resmen açıkladı. Birçok IŞİD militanı, Türkiye'deki hastanelerde tedavi olmuş. Silah, cephane ihtiyaçlarını Türkiye'den karşılamışlar. Savaşçılarının çoğu Türkiye aracılığıyla gelmiş. Bunun için Türkiye’ye teşekkür etmeleri gerektiğini belirtmişler. Neden TIR’lar için o kadar telaş yapıldı, şimdi anladınız mı?

  Yavaş yavaş yolun sonuna doğru gidiyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin. 2-3 devlete bölünür, kendi topraklarımızda yabancı konumuna düşersek şaşmayın. Saygılarımla hoşça kalın.