“Duvardan bir kutu içindeydim. Ne sesimi duyurabildim, ne kendi sesimi duyabildim. Nefes almanın yük olduğu bir anda yolum sonsuzluktu.”

İnsanın tüm varlığı yaşamaya koşullanmıştır.  Tüm psikolojik ve fizyolojik işlevlerimiz her şartta yaşama güdüsüyle hareket eder. Korkuyu biliriz, çünkü bizi tehlikelere karşı korur. Acıyı deneyimleriz ki bir daha acı veren durumlardan kaçınabilelim. Temel düzeyde davranışlarımızın çıkış noktası ” iyi olana yaklaş, kötü olandan kaç” prensibidir.  Peki ya her şey nasıl tersine döner? Nasıl olur da insan yok olmak ister,  ?  Ölüm, yaşamaktan daha yakın nasıl gelir? Ne zaman gelir?


Pek çok intihar haberi duyar ve okur olduğumuz zamanlardayız. İntihar anlaşılması ve empati kurulması zorlanılan bir durumdur. İntihar, ( Özkıyım ) kişinin bilerek ve isteyerek yaşamına son vermesidir. Bu tanım ile tamamlanmış intihar girişiminden bahsedilmektedir. Ancak intihar olgusunun  sınırları bu kadar değildir. Ölümle sonuçlanmayan intihar girişimleri ya da dolaylı ve gizli yollardan özkıyım davranışı içinde bulunma da intihar olgusu kapsamına girmektedir. İntihar sadece bireysel değil, toplumsal sonuçları da olan bir davranıştır. Bu yüzden sosyologlar tarafından da incelenir.


İntihar, yoğun yaşanan olumsuz duygularla sağlıksız bir baş etme biçimidir. İntihar girişimlerinin çoğunluğu  psikolojik bir bozukluktan çok günlük yaşam olayları ve kriz durumları ile ilişkilidir. Çaresizlik, utanç, suçluluk, öfke, engellenmişlik hissi, keder, aidiyetsizlik, kayıtsızlık, anlamsızlık gibi olumsuz duyguların yoğun bir şekilde yaşanması ve  bu duygularla sağlıklı baş etme yolları seçilememesi kişiyi intihar davranışına sürükleyebilir. Yine sevilen kişinin kaybı sonrası yaşanan yas dönemi intihara sebep olabildiği gibi kişinin yüklendiği sorumlulukların ve yüklerin ağır geldiği durumlarda da intihar çaresizliğinin çaresi olarak görülebilir. Elbette herkes hayatının bir döneminde zorluklarla karşılaşmıştır ve  olumsuz duygular hissetmiştir.  Ancak bazı kişilik özellikleri, fizyolojik yatkınlıklar, aile ve sosyal çevrenin desteği, sahip olduğunuz maddi varlıklara ve statünüze yüklediğiniz anlam, toplum karşısında ne duruma düşeceğinize verdiğiniz önem gibi pek çok bireysel farklılıklar sizi güçlü veya güçsüz kılan unsurlardır.


Ölümü istemek büyük bir cesaret olarak gözükebilir. Ancak kişiler yaşamaya cesaretleri kalmadığı, yaşamın getirdiği sorumluluklar ile baş edemedikleri anlarda yaşamaktan vazgeçerler. Yaşadıkları acıların ve korkuların dayanılmaz boyutlara geldiğinde, boşluk ve karmaşa hissi içine girerler ve  bilinç yitimi  gerçekleşir. En çok da kendilerini değersiz hissettiklerinde, zor zamanlarda sevdiklerinden destek göremediklerinde, tutunacak hiçbir dal bulamadıklarında ve toplum içinde yargılanma kaygısıyla yüz yüze kaldıklarında yaşamanın artık anlamsız olduğunu düşünürler. Kimi zamansa bizim için hiçbir değeri olmayan kişilerin yorumlarına kulak asmak, onları olumsuz tepkilerinden etkilenmek kısacası “ El alem ne der? “ düşüncesi bizim için neyin daha değerli olduğu unutturabilir. Bizim için kimin daha değerli olduğunu anladığımız an ise o değer verdiğimiz kişiyi kaybettiğimiz an olabilir.
Yazımın başında da bahsettiğim gibi bizler oturduğumuz yerden bu haberleri okurken anlam veremeyebilir, empati kurmakta zorlanabiliriz ki bu oldukça normaldir. Bu durum bize intihar eden bir kişinin ne kadar zor ve sağlıksız durumda olduğunu anlamamıza işaret etmektedir. Hepimizin aklına nasıl sevdiklerini bırakıp gidebilir, ya da nasıl çocuklarını bırakıp ölmek isteyebilir soruları gelir. İntihar girişimine bulunan kişiler sevdiklerini gözlerinin önüne getirmezler. Getirdikleri takdirde de vazgeçerler.



        İntihar etmek, bireysel olduğu kadar toplumsal sebepleri ve sonuçları olan bir durumdur. Bu noktadan hareketle bireysel tutumların değişmesine ve böylece toplumsal farkındalığın oluşmasına ihtiyaç vardır. Zorluklar, hatalar sadece bazı şanssız kimselerin başına gelir gibi bir kural yoktur. Bizim başımıza gelmemiş olması bizi daha üstün kılmaz. Başkaları hakkında bilmeden ve önyargılarla dolu yersiz yorumlarda bulunarak bilmeden birinin hayatını etkileyebiliriz. Sözlerimizin, yorumlarımızın ve çoğu zaman mimiklerimizin çıktığı yolun sonunda  birilerinin hayatına olumsuz etkiler bırakma ihtimali olduğunu bilerek hareket etmek bireysel sorumluluğumuzdur ve insanlığımıza yakışandır. 


 Çevrenizde ölüm planlarından ve yaşamanın anlamsız olduğunu ölümün kurtuluş olabileceğinden bahseden birileri varsa hemen ruh sağlığı uzmanlarına yönlendiriniz.  Yardım etmek isterseniz ise çıkış noktanız yargılamamak olmalıdır.  Bu yüzden bazen sadece yargısızca dinleyerek bile yardım edebilirsiniz. Belki de tek yapmamız gereken şey şu soruyu aklımızdan çıkarmamaktır: "Ya onun yerinde ben olsaydım?"