Atatürk ilkelerinden biri olan “İnkılâpçılık(Devrimcilik)” ilkesi çağa ve çağdaş gelişmeye ayak uydurma çabasıdır. Amaç, çağdaşlaşmak, çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkmaktır. Çağdaş bilim ve teknolojiyi esas alır. Sürekli gelişmeyi gerektirir. Atatürk bunu “Durma düşersin.” özdeyişi ile dile getirir. Bugün iktidarın yaptıklarına bakınca bu ilkenin tam tersi bir politika uyguladığını görüyoruz. Geriye yani Osmanlıya dönüş gözle görülür bir şekilde ortada.

Öncelikle ekonomik açıdan ele alalım. Osmanlı, Duraklama Dönemine dek mükemmel yönetildi. Her şey Kanuni’den sonra bozulmaya başladı. Devlet işlerine rüşvet girdi. Saray harcamaları arttı. Sık padişah değişmesi, her değişmede yeniçerilere cülus bahşişi dağıtılması, israf ekonomiyi bitirdi. Kırım Savaşı sırasında ilk kez İngiltere’den borç para alındı. Daha sonra birçok ülkeden alınmaya devam etti. Ancak alınan borç paralarla yatırım yapılmadı, yeni saray ve köşkler yapıldı. Amaç Osmanlıyı muhteşem göstermekti. Borçlanmalar yeni borçlanmaları beraberinde getirdi. Yeni borç alabilmek için yabancılara bazı yeni ayrıcalıklar verildi. Osmanlı maliyesi iflas etti. Alacaklı devletler alacaklarını kendileri tahsil etmek için Düyun-u Umumiye(Genel Borçlar) Yönetimini kurdular, devletin önemli gelir kaynaklarına el koydular. Böylece Osmanlı maliyesi, alacaklı Avrupa devletlerinin eline geçti.

Bugün yine aynı şeyler yapılıyor. Erdoğan’a göre T.C. Devleti’nin en yüksek temsil makamı Cumhurbaşkanlığı nezdindeki faaliyetler için “itibardan tasarruf olmaz”mış. 15 Temmuz için hiçbir masraftan kaçınılmıyor, 29 Ekim kutlamaları için tasarrufa gidiliyor. 1150 odalı bir saray yapılıyor. Mal oluş fiyatı bir yana, aylık elektrik gideri 21 milyon (eskiye göre trilyon) TL. Bir bardağı. bir işçi maaşına eşit. Bu yetmedi Marmaris’te 300 odalı yazlık saray yapılıyor. El insaf. Devletin sadece Niğde’de kamu kurumlarına kiralanan 11 hizmet binası için ödediği yıllık kira yaklaşık 10 milyon(trilyon) TL. Türkiye’deki 3910 hizmet binasına ödeneni varın siz hesaplayın. Kiralama yerine binaları kendisi yapsa daha kârlı olur. Ama OLMAZ. Yandaş nasıl kazanacak? Yandaş iş adamları dev binalar dikiyor, yapımı bitmeden bakanlığın hangi biriminin buraya taşınacağı belli oluyor. Partimiz yol yapıyor ya çalsınlar diyenlere de bir gerçeği yazayım. Bu yıl şehir hastanelerinde muayene olmayacak hastalar için 2,6 milyar(katrilyon TL, köprülerden geçmeyecek araçlar için de 3,6 milyar TL ödenecek. Bu para sizin, bizim cebimizden yani vergilerimizden çıkacak. Satılacak bir şey de kalmadı, vergilere yükleniliyor. Her türlü tasarruf vatandaştan bekleniyor.

Osmanlı’da medeni ihtiyaçlar(evlenme, boşanma, miras) Mecelle’ye göre yürütülürdü. Mecelle Sünni mezhebi kurallarına göre hazırlandığından toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı. Cumhuriyetle birlikte kaldırıldı, Medeni Kanun kabul edildi. Böylece kadın-erkek eşitliği sağlandı. Çok kadınla evlilik kaldırıldı, tek eşlilik getirildi. Resmi nikâh usulü kabul edildi. Mahkemelerde kadınlara tanıklık hakkı verildi. Boşanma hakkı kadına da tanındı. Mirasta kadın-erkek eşitliği sağlandı. Resmi nikâh kıyma yetkisi Belediye Başkanı veya görevlendireceği kişiye verildi. Şimdi burada da geriye dönüş başladı. Artık halk müftü nikâhlılar ve belediye nikâhlılar diye ikiye ayrılacak. Bazıları ne var bunda, kime kıydırırsan kıydır diyecek. Peki, boşanmada ne olacak? Müftü nikâhlılara eşi boş ol deyip boşanma hakkı verilirse bundan en çok zararı o kadınlarımız görecek.

Osmanlıda eğitim ve öğretim dinsel temellere dayanıyordu. Fen derslerinden çok din ile ilgili dersler ön plandaydı. Hele son yıllarda yalnız dinsel bilimler okutulmaya başladı. Lise öğrencileri üçgenin iç açıları toplamını bilmez halde yetişti. Osmanlı’da matbaa Avrupa’dan 277 yıl sonra açıldı. Hattatlar ve gerici çevreler karşı çıktı. Tepki çekmemek için matbaada dinsel eserlerin basılması yasaklandı. 3. Murat döneminde İstanbul’da ilk rasathane(gözlemevi) açıldı. Ancak Şeyhülislamın “rasathaneyi yapanların meleklerin bacaklarını gözlediğini, yıldızları gözlemenin felaket getireceğini, göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmanın haddini bilmezlik olduğunu, böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini’’ söylemesi ile 3 yıl sonra yıktırıldı. İşte böyle kafalar yüzünden eğitim geriledi. Buna bağlı olarak bilime verilen önem azaldı. Bu da Osmanlının çöküşünü hazırladı. İktidar Milli Eğitimi de geriye döndürdü. Liselerde fizik, kimya, biyoloji de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de haftada 2 saat. Daha önce fen dersleri 3 Din Kültürü 1 saat idi. Ülkede her şeyi din adamları ile çözeceğiz ya. İmam Hatipler bile yeterli olmuyor.

Osmanlının ilk yıllarında o dönemin özelliği olarak cihat ve fetih anlayışı egemendi. Bu nedenle ülkeler fethediliyor, İslam’ın yayılması sağlanıyordu. Bilhassa 2. Dünya Savaşı sonrası savaşların verdiği zararlar ulusları barışa yöneltti. Yeni kurulan Türk devleti Yurtta barış, dünyada barış politikası doğrultusunda komşuları ile iyi ilişkiler içine girdi. Komşularla dostluk ve saldırmazlık antlaşmaları yapıldı. Bugün komşularımızla ilişkilerimiz malum. Avrupa’da bir dostumuz kalmadı. Üstüne üstlük barış tohumları ekmek yerine okullara cihat dersi konuluyor.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız tüm ulusumuza kutlu olsun. Gelecek hafta yazımın ikinci bölümünde buluşmak üzere saygılarımla hoşça kalın.