Yazı dizimin ilk bölümünde operasyonların sebep-sonuç ilişkileri ile hangi amaçlı kullanılabileceklerine değinmiştim. Bu yazımda  da mevcut  gündemdeki operasyonları, geçmiş ile  bağlantı  kurarak analiz etmeye  çalışacağım.

Öncelik ile geçmişimize bir bakarak biz ne idik ne olduk bunu düşünelim. Osmanlı İmparatorluğunun 3 kıtaya getirmiş olduğu adalet,  güç dengesi ve islam tebliği sebebi ile  birileri rahatsızdı. Bu rahatsızlık devlet  bünyesinde gibi görülse de aslında bir  grup insan topluluğudur. Bu topluluk kendi milletlerinin  insanlarını sömürdükleri gibi diğer  milletleri de sömürmeyi kullanmayı kendilerine dini bir görev bilmişlerdir. Tarih boyunca her milletin arasına sızmışlar  her devletin iç işlerine karışarak hepsini kendilerine köle olmalarını sağlamışlar. İlk bakışta  böyle bir şey  görünmese de yıllar  geçince oynanan oyunların benzerlikleri bunu gözler  önüne sermiştir. İşte Osmanlı İmparatorluğu bu oyunu her  daim bozması  ve  bu örgütün karşısında dimdik durması sebebi ile Hristiyanlık alemini kullanarak Osmanlıyı hedef göstermiştir. Fakat yıllar  geçtikçe anlamışlar  ki savaş  ile  galip gelmelerinin imkansız  olduğunu. Bu sebeple;  artık devlet içine sızmak için  yeni bir  oluşum ve  plan yapılmış uygulamaya  konulmuş. Yıllardır da başarılı olunmuş. Taki bu zamana kadar. Bundan önceki zamanlarda belli  tepkiler ve başkaldırışlar olsa da hepsi bir  şekilde pasifize edilmiş.
Geçmişte ; Osmanlının himayesinde  olan millet  ve devletlere bu güç el atmış ve bu sayede isyanlar çıkartarak Osmanlı’yı parçalamayı başarmış. Ve günümüze kadar  gelen bazı akımları kendi kontrolünde kurdurmuş. Bunlardan bir  tanesi XVIII.Yüzyıl'da Arabistan'da ortaya çıkan dinsel ve siyasal akımdır. Kurucusu Muhammet Bin Abdülvehab'dır. Hambeli Mezhebi'nin görüşlerini temel alır ama, dinsel öğeleri aşırı tutucu biçimde yorumlar ve kurallara zorla uyulmasını savunur. Başka mezheplere karşı tavrı çok serttir. Osmanlı Devleti'ne karşı da sık sık ayaklanmalar çıkarmışlardır. Vahabi inancı, 1400 yıllık islami geleneği bir kenara itmiştir. İşte bu şekilde bir müdahale  ile o  bölgeye o dönemlerde  hakim olmuşlar bu dönemleri de düşünerek. Tüm İslam devletlerine ve topluluklarına kendilerinin istedikleri kişileri bir şekilde başa getirmişlerdir. Buna o zamanlarda İran da dahil.  Zaman içinde çıkar  ilişkilerinde, planlarında sapmalar olduğunda geçmişi bir tarafa atıp onu hain ilan edip bir  başkasını getirmişlerdir. . Şu anda Müslümanların paramparça, bölük pörsük olmaları o zamanki yapılan operasyonların neticesidir!

Günümüzde Türkiye dışında gerçekleşen birçok operasyonlar da bu güce bir  tepki mahiyetindedir. Bazılarını da bu güç, belli planlar düşünülerek yaptırmıştır. İşte tam bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Milletini Temsil eden Başkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN bu gücün oyunlarını bozmaya, halkları uyandırmaya başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aşmış. Yıllardır bölgede pasif konumda olması sağlanan Türkiye Cumhuriyetini zincirlerini kırarak aktif  konuma getirmiştir. Uluslararası Arenalar da dik duruşu ile din, millet, zengin-fakir  ayrımı yapmadan olması gerekeni savunmuştur. Tabii ki bu liderlik; bu gücün asla kabul etmediği ve  kendilerinin pasif konumda  olmasına hatta yok  olmasına bile  sebep olacak  bir  durumdu. Böyle durumlar  için  daima A, B, C… gibi planları ve  buna  bağlı da operasyonları olan bu güç; 17 aralık öncesinde de uyguladıkları birçok planlarda ve operasyonlarda  başarısız olunca sonra ki bir plana uygulayarak operasyona geçmek mecburiyetinde  kaldılar. Aslında halkımızın göremediği şu ki bu hamle Türkiye için değil;  Dünya Müslümanları hatta dünya mazlumları için yapılmış bir  hamleydi.


Bu hamle öyle bir hamle ki yıllardır devletin içine farkında olarak ya da  kandırılarak sızmış olan kime  ne  hizmet  ettiğini daha  anlayamamış bir  örgütü de deşifre edecekti. Başka çareleri kalmamıştı ve bunu  göze aldılar. Yıllardır belli sebeplerden  dolayı seçip yetiştirdikleri ve hangi hükümet  gelirse  gelsin sağı, solu bu oluşumun önünü açma  mecburiyetindeydi. Rahmetli Cumhurbaşkanımız o dönemlerde Başbakanımız olan Turgut Özal o dönemlerde tüm islami cemaat liderlerini sahip çıktığı gibi bu oluşumun elinden tutmuş Fethullah Gülen’e sahip çıkmıştı. Ondan sonra en bariz olarak bir de Rahmetli Bülent ECEVİT de partisinin içindeki aykırı seslere rağmen bu  oluşuma ve  örgütlenmeye destek olmuştu.


İşte kim dediğimiz  bunlar düşündüğümüzden de görüldüğünden de derin kökü  uzun bir  örgüt. Bir anda geçmişlerinde görülmemiş bir tepki göstererek TV’leriyle, gazeteleriyle, sivil toplum kuruluşları ile T.C. Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a ve Hükümete iftiralar ve haince düzenlenen oyunlarla saldırıya geçildi. Bu o dereceye geldi ki İsrail Başbakanını dahi övecek hali aldı… Şimdi anladınız mı kim bunlar.!   Bir sonraki yazımda da  bu örgütün CEMAAT yapılanmasını işleyeceğim.

Saygılarımla…