“Millet, her medeni memlekette olan adli ilerlemelerin, memleketin ihtiyaçlarına uygun esaslarını istiyor. Millet, seri ve kat’i adaleti temin eden medeni usulleri istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına tabi olarak adliyemizde her türlü tesirlerden cesaretle silkinmek ve hızlı ilerlemelere atılmaktan asla tereddüt olunmamak lazımdır.”
M.Kemal ATATÜRK
        Değerli okurlar Son On Beş (15) yılda milletimizin Adalete (Hakim, Savcı, mahkeme, Bölge Mahkemesi, Yerel Mahkemeler, Yüksek mahkemeler v.s.) güveni %70’ den %30’ a gerilemiştir. Bunu ben söylemiyorum Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü CİRİT söylüyor. Öte yandan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Mehmet Yılmaz da  içinde bulunduğumuz günlerin yargı sistemi açısından Cumhuriyet tarihinin en utanç verici dönem olduğunu savunarak, “Yargı sopa gibi kullanılıyor, kaldıralım bu cenazeyi” demişti. Tabii ki bunlar önemli noktalar ancak bizlerinde yaşayarak yargının durumunun hiç iyiye gitmediğini gördüğümüz durumlar var; Örneğin Konuları aynı olan davalar için Adana’da ayrı karar İzmir’de ayrı karar çıktığını görmüşlüğümüz ve vatandaş arasında eşitliği bozucu yargı kararlarını şahit olmuşluğumuz çoktur. Eskiden bir üst mahkeme bu kararları içtihat yolu ile bütünleştirirken bu günlerde Bölge mahkemeleri üst mahkemelere temyiz yolunu kapalı tutarak vatandaşın hak aramasının önüne geçtiğine şahit oluyoruz. Hatta Bir mahkeme kişimi lehinde karar vermişse hâkimlerinin değiştiğini aynı konulu davanın aynı mahkemeden taban tabana zıt bir başka kararını da görmek mümkün. Adaletin Bölgeye göre, Yerleşim birimine göre, Mahkemelere göre hatta hâkimlere göre değişkenlik gösterdiği bir sistemi Adalet sistemi olarak nitelendirmemiz mümkün değildir. Bu durumda Adalet sistemini iflas etmiştir demek üzücü ama yerinde bir deyim olacaktır.

        Yıllar önce zannedersem 2011 yılında köşe yazılarımın birinde yine bu konuyu işlerken altını çizdiğim bir konu aklıma geldi, o zaman demiştim ki sistem adaleti sağlayamazsa bireyler kendi adaletlerini sağlamaya çalışırlar ki bu durum ülkemizi kaosa sürükler. Günümüzde çoğu kez karşılaştığımız konulardan biri de şudur; Cumhuriyet savcıları suç teşkil eden konularda harekete geçmek için suç duyurusu, Denetim yetkisi olan yetkililer denetim yapmak için ihbar ve şikâyet beklemektedir. Eğer ihbar ve şikâyet ve suç duyurusu yoksa suç işleyenin yanına kar kalmaktadır. Bu durumlar belki insanımızın itidali nedeniyle bu günlerde çok gündemde değildir, ancak Adalet mekanizmasının Yargıtay Başkanı ve HSYK Başkan Vekilinin dediği gibi işlemeye devam etmesi halinde ileriki günlerde bu durumların toplumsal bir infiale dönüşmemesinin garantisi de yoktur. Yargı hükümet politikalarına alet edilerek politize edilmemelidir. Hukuk sistemi kanun sistemi olmaktan çıkartılarak gerçekten hukuk sistemi olmalıdır. Ülkenin bilmem neresinde çıkan karar başka bilmem neresinde çıkan kararla taban tabana zıtlık içermemelidir. Adalet hakkaniyet ölçüleri dışına çıkmamalıdır. Adalet toplumsal huzur dışında hedeflere yönelmemelidir. Hukukçular Türkiye Cumhuriyetinin Kanun devleti değil Hukuk Devleti olduğunu öncelikle kanıksamalı ve vicdani tercihlerini hukuktan yana kullanmalıdır. Hukukçuların Vicdani kaygılardan başka kaygı taşımaması gerekmektedir. Eğer bunlar yapılmıyorsa sistemli bir Adaletten söz etmek mümkün olmadığı gibi, sistem dışı adaleti de kişilerin kendilerinin sağlamasının suç olarak nitelendirilmesi de mümkün olmayacaktır.

        Ülkeme politik kaygılardan arınmış bir adalet sistemi, Vicdan kaygısı dışında kaygı taşımayan hukukçuların olduğu, Adaletin toplumsal huzur için işleyen bir mekanizma haline geldiği, Türk vatandaşlarının eşitlik içerisinde yaşadığı, despotluğun değil de huzur ve barışın kol gezdiği yarınlar diliyorum. Hoşça kalın, sağlıkta kalın.
Not :  Yazım bireysel değildir, genel mahiyette bir yazıdır. Bireysel olarak kimsenin üzerine alınmamasını dilerim.