Bir insanı değerlendirirken, söylediklerine değil yaptıklarına bakın.” diye bir söz vardır. Bazı insanlar ya suçlu duruma düşünce ya da gözden düşmeye başlayınca çaresizlikten kendini acındırarak duygu sömürüsüne başvururlar. Böylece bir şeylerin yoluna gireceğini sanırlar. Toplumun vicdanları ile oynayıp popüleritelerini yeniden kazanmaya çalışırlar. Ancak bunun kazanımları kısa ömürlü olur. Son kaçınılmazdır.

Tarih 19 Haziran 1988. ANAP kongresinde dönemin başbakanı Turgut Özal kürsüde konuşurken ard arda iki el silah sesi duyulur. Ateş eden Kartal Demirağ’dır. Başparmağından yaralanan Özal kürsüye çıkıp "Allah'ın verdiği ömrü, O'nun isteğinden başka alacak yoktur, biz de O'na teslim olmuşuzdur." der, kolunu dirseğine dek sarmalayıp haftalarca muharip gazi havasında gezer. Suikastçı ateş ettikten sonra kaçmaya çalışırsa da bir korumanın açtığı ateşle yaralanıp yakalanır. Olayın Özal'ın popülerliğini arttırmak için önceden organize edilmiş bir oyun olduğu iddiaları ortaya atılır. Son derece iyi bir eğitimden geçmiş eski bir asker olan Demirağ’ın 10 metreden koca adamı ıskalaması mümkün değil, denir. Suikastta kullanılan tabancanın 1910'lardan kalma bir silah olması ve arka arkaya sadece iki kere ateş edilebilmesi ayrı bir bilmecedir. Önce idama mahkûm edilen Demirağ’ın bir kaç yıl içinde affedilmesini ise anlayabilene aşk olsun.

Gelelim bugünlere. Seçimlerde oy alabilmek için ne tezgâhlar düzenlendi. Türbanlı kızımızı dövüp üstüne işediler, camide içki içildi, dediler. Uyanık olunmasa Metin Feyzioğlu ve grubu Eskişehir’den Ankara’ya dönerken başörtülü bacımızı trende linç etmeye kalktılar, denecekti. Arınç’a, Sümeyye’ye suikast gibi düzmece olaylar da öncekiler gibi boş çıktı. Artık bu tür provokasyonları vatandaş yemiyor. Şimdi de kahramanlıklar yaratılmaya başlandı. Caber zaferi(!), Rus uçağını düşürme, PKK’nın üzerine şiddetle gitme(Doğruyu yeni buldular. yıllarca bunlara taviz vermeyin diyen bizdik. Kol kola iken şimdi akılları başlarına geldi. Ama iş işten geçti.) vs, vs…

Geçen hafta Boğaziçi Köprüsünde bir tiyatro vardı. Boğaziçi köprüsünden atlayıp intihar edecek bir vatandaş ikna edilmeye çalışılırken büyük bir tesadüf sonucu(!) cumhurbaşkanının konvoyu oradan geçiyordu. Olayı gören Cumhurbaşkanı, konvoyu durdurup korumalarını köprüden atlamaya çalışan vatandaşın yanına gönderdi. Korumalar vatandaşı alarak Erdoğan’ın makam aracına getirdi. Vatandaş Erdoğan’ın elini öptü. Cumhurbaşkanıyla bir süre konuştu. İkna olup intihardan vazgeçti. Mutlu son.

Bana dediğim gibi önceden hazırlanmış bir senaryo gibi geldi. Belki yanılıyorum, ancak kafamda bazı sorular var. Öncelikle cumhurbaşkanının geçeceği yollarda kuş uçurtulmaz. Hatırlayın Ankara’da sokaklar bile trafiğe kapatılır. İkincisi konvoy niye durdurulur? O kadar hızla giden konvoy olayı nasıl fark eder? Bir suikast şüphesi neden düşünülmez? 200 korumayla gezen cumhurbaşkanı nasıl riske atılır? Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank adamın yanına nasıl gider? Korumalar varken kendini nasıl tehlikeye atar? Polisler intihar edecek kişiyi cumhurbaşkanının yanına götürürken neden üstü aranmaz? Canlı bomba olup oradakileri havaya uçuracağı niçin düşünülmez? Cumhurbaşkanının, Varank’ın, polislerin en ufak bir şüphe duymayan tepkileri, yüz ifadeleri neyi çağrıştırır? Erdoğan’ın yanına tanımadığı bir adamı getiriyorlar, o ise hiçbir tehlike olduğunu düşünmeden telefonla konuşmayı sürdürüyor. Hatta yine oradan tesadüfen geçmekte olan CNN Türk muhabiri olayla ilgili yayın yapmaya başlıyor. Ve yandaş gazetelerde manşetler: “Cumhurbaşkanı Boğaz Köprüsünde hayat kurtardı.”

Olayın kokusu sonradan çıktı. İntihar edecek kişi, durumu, yaşamı çok iyi olan Osmanlı ocakları ve AKP gençlik kolları üyesi. Tam bir şehir tiyatrosu. Nasıl olsa % 49,5’a ne verirsen yiyor, bunu da yerler. Başkanlık yolunda her şey mübahtır. Halkın nazarında kahraman olursan oylar her zaman cepte durur, destekler devam eder.

Böylece 17-25 Aralık haftası başarı ile tamamlanmış oldu. Dolar o kadar artmış kimin umurunda? Van Münit havada kaldı, İsrail’le ticaret anlaşmaları ardı ardına yapılmaya başladı. İsrail’e demediklerini bırakmayanlara ne oldu? Hani AKP tek başına iktidar olunca beyaz toroslar görülmeyecekti? 1 Kasım seçimleri sonrası 2 ay içinde 50’ye yakın asker ve polis şehit edildi. Bu arada Finansbank 3,5 milyar avroya Katar’a satıldı. Göğsümüzü gere gere Musul’a asker, tank gönderdik diye övünenler, şimdi ordu geri dönünce ne diyecekler? Abileri “geri dön” dediği için dediği için mi döndüler? Tüm bunlar unutuldu, güllük gülistanlık yaşam devam ediyor.

Biraz da ODTÜ’deki olaya değinelim. ODTÜ içinde 2 cami 15 mescit var ama ne hikmetse bir grup basketbol sahasında namaz kılmak istiyor, engellenmek istenince arbede yaşanıyor. Olay öyle çarpıtılıyor ki manşetleri “Mescitte namaz kılan öğrencilere saldırı” haberi süslüyor. Onca mescit, cami varken basket sahasında namaz kılmak şov yapmaktan başka nedir? Size namaz kılmayın diyen yok. Ama kışkırtma yapılacak ya. Bir de AKP’li vekil “Nasıl Sur’a girdik, ODTÜ’ye de öyle gireriz!” demez mi? Yani top, tüfek, tank ile ODTÜ’ye girecekler. Yaparlar.

Tüm okurlarımın yeni yılını kutlar, sağlık ve huzur dolu bir yıl dilerim. Saygılarımla hoşça kalın.