7000 yıllık kent.

Kentim.

Yeşil Tire’m.

Devlet kurmuş, uygarlık sunmuş, kültürler yaşatmış.

“Geleneksel” tabirinin yaşayan örneği…

Tire’nin kent kokusunu ta çevre ilçelerden duyarsınız.

Doğal mirasını saymıyorum bile.

 

Ancak kültür; geçmişte doğar, bugün yaşar, gelecekte ölümsüzleşir. Geçmişte büyük bir kültüre sahip olmaktan ziyade o kültürü yaşatıyor ve yaşatacak olmak önemlidir.

Tarih boyunca insanlar tek tek yapılarda olduğu kadar yarattıkları fiziksel çevrelerde de estetik nitelik aramışlar ve hak yememeye çalışmışlar. Rant elde etmemeye çalışmışlar. Dürüst olanlar tabii ki. Gelişmiş kent kültürüne inananlar tabii ki.

Bu kaygı ile çevrelerini düzene sokma arayışında olmuşlardır.  Doğal ve kültürel öğelerin bir araya gelmesi ile biçimlenen kentler onu oluşturan parçalardan farklı nitelik taşıyan bütünlerdir.

Gerek tek yapıların gerekse yapı ve açık yeşil alanların bir araya gelerek oluşturdukları çevrenin yalnızca insanın biyolojik gereksinmelerini karşılayan işlevsellik değil, aynı zamanda psikolojik, entelektüel gereksinmelerini de karşılayan estetik nitelikler de taşıması gerekmektedir demişler.

 

Kent kültürünün, kentli olmanın belli kuralları, hatta katı kuralları vardır. Bu kuralların yerinde, zamanında ve tam olarak uygulandığı ölçüde “kentli” olunur.

 

“Kent kültürü” denen büyülü kavram; o kentte yaşayan insanlara, o kentin aşıladığı ortak bir değerdir. Kentli olmanın en açık göstergesi karşılıklı saygı, tahammül ve sabırdır.

 

Kimse özel değildir kentlerde. Hiç kimseye ayrıcalıklar, iltimaslar verilmez; çünkü herkes ayrı ayrı önemlidir. Herkes bir “birey”dir.  Herkesin, birey olmaktan kaynaklanan ve doğuştan edindiği hakları vardır. Kent kültürüne göre insanların statüleri, mevkileri, makamları farklı olabilir; ama onurları, haysiyetleri, şerefleri eşittir.

“Kentli insan” müşterek değerlere sahip çıkar. Bunun için ortak yaşamı düzenleyen ve uyulması zorunlu olan yazılı kanunlar yapılmıştır. Bunları resmî adalet mekanizması düzenler; zira ADALETİN OLMADIĞI YERDE “KANUN” SAZ HEYETİNDEN DİNLENEN BİR TAKSİM OLMAKTAN ÖTEYE GİDEMEZ!"

 

Tüm bunların yanında bir de yazılı olmayan, binlerce yıl boyunca kentliler tarafından oluşturulmuş kanunları vardır kentin. Bu kanunlar kentlilerin birlikte koydukları kanunlardır. Devlet, ağa, aşiret gibi bir otoritenin baskısıyla koyulmamıştır bunlar. O yüzden, her kentli –farkında olmadan, kendiliğinden- uyar bu kanunlara.

 

Kent; mimarîsi ve doğal dokusuyla da dokunulmaz olmalıdır.

 

Kentli insan her şeyden önce çevresini, kentini temiz tutar. Her açıdan temiz tutar. “Niye çöp atıyorsun, sokak mı burası?” mantığı, kentli mantığı değildir. Kentlinin mantığı “temizlemekten ziyade, kirletmemektir.

Kent insanı; araç park kurallarına uyar, gürültü yapmaz, olur olmaz korna çalmaz, kaldırımları araba, masa, bidon vs ile işgal etmez. Tüm bunların yapıldığı yer “kent”, tüm bunları yapanlar “kentli” olamaz.

 

Tüm bunlar aileyle başlayan, okulla perçinlenen ve kendi kendine devam eden bir eğitim süreciyle gerçekleşir.   

 

Bu bağlamda herkes kentte yaşayabilir; ama herkes “kentli” olamaz. Kentli olabilenler de “kentliyim” diye kendileriyle gurur duyarlar.

Nerede benim Yeşil Tirem? Nerede benim güzel kentim?

Yaşadığımız şehre sahip çıkarak onu kendi parçamız olarak görmemiz gerekir; çünkü kentimiz, kendimizdir.

 

" YEŞİL TİRE, TEMİZ ÇEVRE, GÜRÜLTÜSÜZ ŞEHİR, HUZURLU KENT, VE SAĞLIKLI İNSAN İÇİN EL ELE" diyor.

 

SÜLEYMAN ÖVÜL   -   ABALI ZEYBEK EFE

TİRE ÇEVRE KORUMA VE YEŞİLLENDİRME DERNEK BAŞKANI