Değerli öğretmenim, büyüğüm Orhan AKSAY’ın sıkça anlattığı bir fıkra vardır. Adamın biri çok küfürbazmış. Gelene gidene ana avrat küfrü basarmış. Sonunda adamı kadıya şikâyet etmişler. Kadı adamı yakalatıp huzuruna çıkarmış.

- Be hey gafil, herkese küfredermişsin. Sende hiç utanma yok mu? Adam tam konuşacak ki içeri biri dalmış. Nefes nefese;

- Hocam, babamın cenazesine yetişeceğim. Bir şey sorup gideceğim hemen, demiş.

- Peki, anlat, demiş, kadı. Adam başlamış anlatmaya;

- Hocam, benim yaşlı bir babam vardı. Genç ve güzel bir kadınla evlenmişti. Şimdi babam öldü. Analığıma da kıyamıyorum. Acaba analığımı nikâhıma alabilir miyim?

Kadı şaşırmış, bozulmuş, La Havle çekip kafasını sallamaya başladığında küfürbaz lafa girmiş:

  • De buyur Kadı Efendi. Ben böyle zındıklara küfretmeyeyim de kim etsin? deyince kadı:
  • Böylelerine küfre devamla sana beraat. Şu gelen zındığı da yıkın falakaya, demiş.

Evet, gelin hakaret etmeyin şimdi. Kime mi? Elbette kendini tarihçi sanan bu yaratıklara. Bir ülkeyi hedef alan düşman ilk önce o ülkenin kurucusunu ve ordusunu hedef alırmış. Geçmişte Said-i Nursi, Rıza Nur, Necip Fazıl, şimdi bunlar. Bunlar kendilerini tarih profesörü sanıp salonlarda utanmadan konferans veriyor, TV ekranlarında Ulu Önderimize saldırmayı marifet sayıyorlar. Kim bunlar? Mustafa Armağan, Süleyman Yeşilyurt, Kadir Mısıroğlu, Yavuz Bahadıroğlu, Hasan Akar, Cemil Koçak. İşin acı yanı Atatürk'e hakaretler yağdıran Mustafa Armağan'ı neredeyse çağırmayan AKP'li tek belediye yok. Adam bir de TRT’nin tarih danışmanı. Daha da acısı yapılan hakaretlere ne cumhurbaşkanından ne de Genel Kurmay Başkanından bir tepki yok. Hatırlarsanız Sinan Meydan, İlber Ortaylı, Sina Akşin gibi gerçek tarihçiler dururken bu tarihçi müsveddelerini, Erdoğan sarayda yemeğe davet etmişti. Bu yaratıklar, önceki hükümet dönemlerinde neden böyle fütursuzca konuşamıyorlardı da şimdi çok rahat konuşuyorlar? Bu da ayrı bir soru işareti. Bakmayın tutuklama kararı çıkarıldığına, bir süre sonra salıverilir, gelecek seçimde ya vekil olur ya da bir makama atanırlar. Cumhurbaşkanına söylenen basit bir şey veya bir eleştiri için bile harekete geçen savcılar, ülkemizin kurucu liderine, ana-avrat küfür edildiği zaman neden sessiz kalırlar? Anlamak mümkün değil.

Bunlardan önce Mustafa Armağan’ın dediklerine bakalım. Rize’deki Atatürk heykeli kaldırıldığında da “Bize bu şan yeter. Heykeli toprağa vermiş ülkeyiz.” diyen o. Yine ona göre Cumhuriyet bir sistem bunalımı üzerine ilan edilmiş. Kutül Amâre kahramanlarını İngiltere değil, Cumhuriyet cezalandırmış.(Kutül Amare, I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesinde Osmanlı Devleti’nin İngilizleri yenip 18000 İngiliz’i generalleri ile birlikte esir aldığı, ancak Arapların Türkleri arkadan vurması ile İngilizlerin Bağdat ve Kerkük’ü ele geçirdikleri savaştır) İzmir’in işgali sırasında Yunana ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin bu zata göre kahraman değil provokatörmüş. Kurşun sıkmasaymış Yunanlılar onlarca İzmirliyi öldürmeyecekmiş. CHP döneminde camiler ahır yapılmış. Hilafetin kaldırılması, daha Lozan’da dayatılmış, Türkiye’nin kurulmasına İngilizler bu şartla izin vermiş.

Süleyman hazretlerine göre Atatürk’ün manevi kızı değerli tarihçi Afet Afetinan ile ilişkisi varmış. Cemil Koçak’a göre de “Yarbay Mustafa” yeteneksiz bir subay olduğu için Alman General Limon Von Sanders onu cephe gerisinde görevlendirmiş. Bu zatın anlattıklarına göre M. Kemal yeteneksizse, bu cumhuriyeti nasıl kurdu? Fesli hokkabaz Kadir Mısıroğlu’nun marifetlerini daha önce “Yunanı Atatürk’e tercih eden” başlığıyla yazmıştım. Attila İlhan, “Bu memleketin %10 hain kontenjanı her zaman olmuştur.” demişti. Yaşasaydı bu hainlerin günümüzde daha da arttığını görürdü.

İnternette bir alıntı var. Hoşuma gitti. Yöremize göre uyarlayıp kısaltarak aktarıyorum. Yıl 1919. Tire çevresi Yunan eline geçmiş. Yunan evinize dek gelmiş, eşinize, ananıza, bacınıza göz koymuş. Niyetleri kötü. Siz çaresizce izliyorsunuz. Tam bu sırada başı kalpaklı 30 Türk evinizin önüne sizi ve ailenizi kurtarmak için geliyor. Ve hepiniz kurtuluyorsunuz. Tüm bunları yaşayan ve büyük bir felaketten kurtulan siz, eşinizi kurtaran askerlere dinini, içki içip içmediklerini sorar mıydınız? Annenizi kurtaran askerlerin annelerine iftira eder miydiniz? Sizi kurtaran askerlerden nefret eder miydiniz? Eğer cevabınız “Hayır, bu yiğitler kim olursa olsun ömür boyu minnettar kalırdım” ise siz tam bir Türk evladısınız, Allah’ım sayılarınızı arttırsın. Yok, eğer cevabınız “Evet” ise siz tam bir onursuzsunuz. İNSAN OLAN, HÜRRİYETİNİ, NAMUSUNU VE ŞEREFİNİ KURTARANLARA MİNNET DUYAR, NEFRET DEĞİL! Bugün bu milleti kurtaranlara iftira atanlar hangi sınıfa giriyor, sizlerin takdirine ve nefretine bırakıyorum.

Yazımı değerli şairimiz Can Yücel’in mısraları ile son veriyorum:

Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz.

 Lan bu kadar o. çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?''  

Başta Zübeyde Anne’miz olmak üzere tüm annelerimizin Anneler Günü kutlu olsun. Saygılarımla, hoşça kalın.