Mevlana’nın güzel bir sözü vardır.
“Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.”
Son yıllarda iletişimde gerçekten sıkıntılar yaşıyoruz
Hem bireysel.
Hem toplumsal anlamda.
Cumhurbaşkanı esnaf şurasında bir konuda görüş bildiriyor
Ne söylediğine bakılmaksızın
Hemen gardlar alınıyor
Söyledikleri yeni şeyler değil
Hem tarihimizde çok örnekleri var
Hem orjin olarak aldığımız modern dünyada batılı ülkelerde
Hadi meraklandırmayalım..
Sayın Cumhurbaşkanımız “Esnaf Şura”sında ne mi söyledi?
“Esnaf ve sanatkâr demek, altını çizerek ifade ediyorum ticaret yapan, alan satan, sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde bizim millet ve medeniyet ruhumuzda, esnaf sanatkâr gerektiğinde askerdir, alperendir. Gerektiğinde cephede vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir. Gerektiğinde adaleti sağlayan hâkimdir, hakemdir. Gerektiğinde de şefkatli bir ağabeydir, kardeştir. Taksici, şoför deyip geçemezsiniz. Mahallenin ağabeyidir, mahallenin bekçisidir. Bakkal, kasap, manav, terzi deyip geçemezsiniz. O mahallenin adeta ruhudur. Sokağımızın, semtimizin vicdanıdır.”
Söylediklerini tek tek tahlil edelim isterseniz.,
“Esnaf ve sanatkâr demek, altını çizerek ifade ediyorum ticaret yapan, alan satan, sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir.” 
Esnafa sadece ticaret yapan insan nazarıyla bakılabilir mi?
Mahalle bakkalı, manavı, berberi o sokakta oturanların aynı zamanda zimmi olarak hamisi, koruyucusu değil midir? Mahalle sakinlerinin her derdine onlar koşmaz mı? Her türlü mahalle ile ilgili bilgi bankası değiller midir? Mahallenin sosyal sigortası olmadıklarını kim söyleyebilir? Hala borç defterlerini nasıl göz ardı edersiniz?
Selçuklu ve Osmanlı devlet yapısında Alperenlerin, ahi teşkilatlarının barış zamanında ülkenin imarı ve huzuru, savaş zamanında da hazır kıta ülkenin bekası için kılıç salladıklarını tarihi gerçekleri hiçe sayarak nasıl inkar edebiliriz?
Devletin huzurunun kaçtığı çapulcuların, yolkesenlerin hâkim olduğu dönemlerde, buna en çarpıcı örnek 4. Murat dönemidir. İstanbul esnafının dükkân yağmalayan, terör estiren çapulculara karşı organize olarak onları nasıl yola getirdiği tarihi vesikalarda görebilirsiniz.
Yine mahallede ihtilaf çıktığında onu mahkemeye gitmeden ombudsmanlık yaparak yerinde hakem, yerinde abi, yerinde baba rolleriyle tarafları barıştıran, kucaklaştıran esnafı görmemezlikten gelmek gözlerimizi tarihi realiteye kapamaktan ne farkı var?
Sokağın vicdanını, halkın sağduyusunu esnaf teşkil eder.
Modern dünyada da bu böyledir.
Bugün Avrupa kentinde sadece esnaf değil o ülkede yaşayan herkes polistir, herkes asayişin sağlanmasında birinci derecede kendini sorumlu hisseder. Sokakta veya bir mahalde asayişle ilgili bir konu olduğunda umursamaz tavırlar sergilemek yerine anında ilgili birimlere durumu haberdar ederek olayın önlenmesinde asayiş güçlerine destek olurlar.
Bence yaklaşık 5 milyon üyesi olan devasa bir kurumun ülkenin provokasyonlara açık gündeminde devletin bekası ve devamı açısından tarihsel görevlerini yeniden hatırlatma bakımından Cumhurbaşkanın konuşması yeniden okunmalı. 
Tarihi perspektifleri dikkate almadan yapılan her yorum biraz ön yargı taşır.