Kitle iletişim ağının bu kadar yaygın olmadığı..

Dünyanın bir ucunda hapşırdığı zaman anında dünyanın öteki ucundaki adamın haberdar olmadığı zamanın birinde…

Çok uzak değil tam içinde yaşadığımız vatan toprağında…

Adaletiyle nam salmış, kalkınmasıyla cihan imparatorluğu kurmuş devlet-i ebed müddet dönemi..

Yıl 1593-1634 yılları..

Henüz “kontrolsüz gücün güç olmadığının” bilinmediği yıllar

Liyakatin ön planda tutulduğu, ehil olmayanın mevki ve makamlara “Bizdensin!” ikramlarıyla oturtulmadığı asırlar..

Payitahtta, Sultanahmet’ te bir “Bekri Mustafa” namıyla adem yaşarmış..

Bu zatı muhteremin genç yaşında aslan sütüne! düşkünlüğü, neredeyse gün 25 saat olsa her saniyeyi aslan sütüyle geçireceğini ve yolun hemen yarısı olan 41 yaşında terk-i diyar ettiğini elbette bilemezsiniz.

Âmmâ velakin Bekri Mustafa’nın imamlık hikâyesini herhalde duymadıysanız bu zamana kadar bilgi dağarcığınızda önemli bir eksikliği gidermek adına bizden duyun.

Bekri Mustafa yoksul bir mahallede oturmaktadır.

İstanbul’un hemen Sultanahmet meydanın altında küçük Ayasofya namıyla bilinen kiliseden camiye çevrilen mekânın önünden geçerken musalla taşında bir tabut görür.

Cemaat sıkıntılı bir şekilde beklemektedir. Bekri Mustafa merak eder içeri girer. Garip bir durum olduğunu sezer. Sorduğunda cemaat imamın ortalarda olmadığını mevtanın biran önce cenaze namazının kılınıp defn edilmesi gerektiğini söylerler.

Cemaat zaten burnundan solumaktadır.

Beklemekten canlar sıkılmıştır. Cami avlusunda Osmanlı dönemi sıradan halkında giydiği başta kavuk sırtta cüppeli bekri Mustafa’yı görünce “hoca” zannederek namazı kıldırmasının isterler.

Bekri Mustafa istediği kadar “Ben hoca değilim “dese de bir türlü dinletemez. Zorla kendini musallanın önünde bulur.

Namazı kıldırır. Ardından tabutun örtüsünü kaldırır. Mevtanın kulağına bir şeyler fısıldar.

Cemaat daha bir meraklanır. Ne söylediğini sorarlar

Bekri Mustafa güler.

“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar.”

Nasıl güzel bir anekdot hikaye değil mi?

Can alıcı soru “ peki bu hikâyeyi niye anlattım”

Çünkü…

Hayatımızın her alanında Bekri Mustafa enflasyonu yaşar olduk..

Herkesin “İmam” olduğu

Herkesin “Vatan kurtarma” sevdasında olduğu

Herkesin “makamlara en layık” kendini gördüğü

Liyakatin göz ardı edildiği

Adaletin, derin dondurucuya kaldırıldığı

Değerlerin medeniyet, insanlık çarşısında geçer akçe olmadığı dünyada şair ne güzel demiş

EL EMEĞİNİN

EL ETEK ÖPMEKTEN

ÜSTÜN OLDUĞU

DÜNYADA ELDEN NE GELİR