Yıl 1922. Kurtuluş savaşı kazanılmış, düşman denize dökülmüştü.  Düşman denize dökülmüştü ama Ege Denizinde İngiliz donanmasına ait gemilerden bir kısmı hala bulunmaya devam ediyordu.

                Bu günlerde Kuşadası’nda bulunan sahil muhafaza birliklerine, yani kıyılardaki askerlere Ankara’dan kesin emirler verildi. Kıyılarda nöbet tutan erler, nöbetleri esnasında, gördükleri yabancı unsurlara parolayı soracaklar, parolayı bilmeyenlere gereği orada ve o anda yapılacaktı. Ankara’nın emri bu yolda,  kesindi ve netti.

                Bu günlerden, bir gün bir İngiliz gemisinde, bir müfreze asker başlarında rütbeli bir subayla bir filikaya binerek Kuşadası sahiline geldiler. Müfrezenin komutanı karaya çıktı. Çıktı çıkmasına da o anda ve orada karşısına bir MEHMETÇİK dikildi. Mehmetçik aldığı emir gereği “PAROLA” dedi. İngiliz komutan büyük bir gururla cevap verme gereği duymadı. Mehmetçik tekrar “PAROLA” dedi. Yine cevap alamayınca tüfeğini çekti, İngiliz komutanını alnından vurdu. Filikadaki İngiliz askerleri komutanlarının leşini orada bırakarak geriye, gemilerine kaçtılar. İngiliz komutanlığınca durum duyulunca orada bulunan İngiliz donanmasına ait gemiler Kuşadası’nın önlerine gelerek toplarını Kuşadası’na çevirdiler ve isteklerini söylediler. İstekleri, ölen İngiliz komutanının leşinin ve onu vuran Mehmetçikti. İstekleri yerine getirilmezse Kuşadası’nı topa tutacaklarını söylediler.

                Devrin Kuşadası Kaymakamı manyetolu telefonla Ankara’yı arayarak durumu anlattı. Ankara’ya askeri teslim edeyim mi? Ne yapalım diye sordu.

                Gazi Mustafa Kemal Atatürk kısa ve net cevap verdi. Telefonla Kaymakamı arayarak ;”İngiliz askerinin ölüsünü verin, Vatan Toprağımıza izinsiz ayak basmanın cezasının ne olduğunu öğrensinler. O Mehmetçiğe gelince, onu alnından öpüyorum onun kılına bir şey olursa veya Kuşadası sahiline bırakın top mermisini bir tek İngiliz mermisi düşerse söyleyin onlara, Ege denizini o İngiliz donanmasına dar ederim!” dedi.

                Bu kesin buyruk İngilizlere iletildi, aynen dendiği gibi komutanın ölüsü verildi. Komutanın ölüsünü alan İngiliz donanması Kuşadası önlerinden sessizce çekilerek geri gittiler.

                HEY YOLUNA KURBAN OLDUĞUM DEVLET ADAMI! SEN BENİM GURURUMSUN! ONURUMSUN! ŞEREFİMSİN! SEN VE ARKADAŞLARIN SAYESİNDE BU GÜN CUMA NAMAZLARIMI RAHATÇA KILABİLİYORSAM SEN VE ARKADAŞLARININ DEVLET ADAMLIĞI SAYESİNDEDİR.!!!

                Görüyor musunuz  devleti ?

               

                BİTMEDİ….! ….

                Birinci dünya savaşı bitmiş, Kurtuluş Savaşımız sona ermiş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

                Birinci dünya savaşının yıkıcılığını yaşayan dünya devletleri Amerika ve İngiltere’nin öncülüğünde 10 Ocak 1920 tarihinde Londra’da Milletler Cemiyetini, yani Cemiyet-i Akvam’ı kurarlar yani bu günkü Birleşmiş Milletler Teşkilatını.

                O cemiyete üye olmak için müracaatta bulunan devletle ilgili kararı başta Amerika, İngiltere, Fransa gibi kurucu devletler inceleme yaparak, ilgili devletin üye olup olamayacağı kararını vermektedirler. Dünya daki birçok devlet oraya üye olmak için sıraya girerler. Oraya üye olmak için müracaat etmeyen tek devlet Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.

                Bir gün Dış İşleri Bakanlığı vasıtasıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir haber ulaştırılır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Milletler Cemiyetine üye olmak için istekte bulunursa kabul edilecektir. O büyük devlet adamı bu haber üzerine ; “Biz üyelik için müracaatta bulunmayız! Milletler Cemiyeti Kurucular Kurulu bizi orada görmek istiyorsa resmen davet ederler, bizde kararımızı bildiririz!” der.

                Bunun üzerine Milletler Cemiyeti Kurucular Kurulu Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletini Cemiyetine üyelik için davetiye gönderir. Milletler Cemiyeti tarihinde, yani dünya da Birleşmiş Milletlerin Üyeliğine; “ ÖZEL DAVETLE” üye olan dünyadaki ilk ve tek ülke Türkiye Cumhuriyetidir.

                Yaaa ustaa……… işte dün böyleydik. Ya bu gün? Senelerdir , İŞİD,İŞİD,İŞİD diye diye geldiğimiz yer burası…  Bizi bırak ! birazda sen işid! Vatan Toprağı olan Musul Konsolosluğumuzun basılarak  işgal edilmesiyle Kuşadası’ndaki olayın arasında fark var mı yok mu?

                Birilerinin Atatürk ve Silah arkadaşlarıyla ilgili rahatsızlıkları ve onların isimlerini silerek bir yerlerden kaldırmaya çalışmalarının altında yatan; o insanların saygınlıklarının ve büyüklüklerinin yanında kendilerinin hiçbir şey olmadıklarını bilmelerinden kaynaklanıyor olsa gerektir sanıyorum.

                Sevgilerimle …