41 yıl önce 25 Aralık 1973 günü Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetimizin ikinci adamı, “Milli şef” İnönü’yü kaybettik. Çözüm üretemeyen, sıkışınca gündemi değiştirmek isteyen sağ iktidarlar İnönü’ye saldırarak günü kurtarmayı denemekteler. Yakın geçmişini tam bilmeyen halkımızı bu yalan ve iftiralarla kandırma yoluna gitmekteler. 20’li yaşlarda yalan politikalarla kandırılan gençlerimiz bile “Ekmeğin karneye bağlandığı Halk Parti dönemini iyi biliriz!” diyerek bilgiçlik taslamaktalar.

Atatürk düşmanlarının çok sık kullandıkları taktik Atatürk’e direkt saldırmak yerine İnönü üzerinden saldırmaktır. Rahmetli İnönü nelerle suçlanmadı ki! Çokbilmiş tarihçiler tarih kitabından İnönü savaşlarını çıkardılar Sonra “O savaşlarda zaten yenik düştük” dediler Ardından kazandıklarımızı görmezden gelip Lozan’a “hezimet” yakıştırması yaptılar. “Asıp derisini samanla doldurmayı” önerdiler.

2. Dünya Savaşı sırasında “Savaşa girmeyip milletimizin erkekliğini öldürdü, ekmeği karneye bağladı, buğdayları silolarda çürüttü.” dediler. Doğru. Savaşa girmedik ama her an girebilirdik. Bu ihtimale karşı İnönü, ordu için gerekli başta gıda maddesi olmak üzere ne varsa stok yaptı. 1940’lı yıllarda soğuk hava depoları olmadığından silolarda veya toprak altında stoklanan gıda maddeleri kısa sürede bozuldu ve imha edildi. Doğal olarak bu dönem içinde halka bazı ihtiyaç maddeleri karne ile verildi. Bu son derece sıradan ve olması gereken bir önlemdi. Ki o zamanlar dünyada 32 milyon insan ölüyor. Dünya ekonomisi bitmiş durumda, halk ekmek bulamıyor Avrupa’da. Zaten yoksul olan halk, savaş bitene dek bayağı sıkıntı çekti. Ama çocuklarımız babasız, kadınlarımız kocasız kalmadı. 

Din düşmanı olarak gösterip “camileri ahır yaptı, yaktı” dediler. Oysa defalarca yazdım. Ahır yapan Rumlar, camiye çeviren İnönü Hükümeti. Savaş yıllarında başka çare bulamadığı için gıda maddesi, askeri malzeme depolamaya mecbur olundu. Bu Hz Ömer zamanında da yapıldı. Arada ne fark var?

Cahilce “Girit’i, Rodos’u, 12 Adayı, Musul’u, Batum’u bize verdikleri halde İnönü almadı” diye iftira attılar. İşin aslı şu. Bunları zaten Osmanlı Devleti zamanında kaybetmiştik. 12 ada 1911 Trablusgarp Savaşı sonrası İtalya’ya verilmişti. 2. Dünya savaşı’na İnönü’nün uyguladığı politika sayesinde katılmadık. Ancak savaş tehdidi karşısında Fransa ve İngiltere ile yardımlaşma ve işbirliği, Almanlar ile saldırmazlık antlaşması imzaladık. Savaş sona ermek üzere iken Almanya ve Japonya’ya savaş ilan ettik(23 Şubat 1945) Rusya tarafsız ve dürüst tutumu nedeniyle 12 Ada ile Rusçuk’a dek Bulgar topraklarının Türkiye’ye verilmesini önerdi. Ancak İngilizler “Savaş dışında kalmanız nedeniyle savaşın ganimetlerinden pay alma hakkınız yoktur. İtalya ile yapılacak konferansa davet edilmek için de müracaat etmeyin” deyip karşı çıktı.

Menderes ve arkadaşlarının idamında payı olduğu söylediler. Bunu İnönü düşmanları anlatmaz. İyi okuyun. Menderes’in eşi  Berrin ve oğlu Aydın Menderes İnönü’ye giderek idamların durdurulması için yardım istediler. İnönü Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel’e bizzat uzun bir mektup yazıp idamların infaz edilmemesi eğer yapılırsa ileride millet nezdinde ne kadar vahim sonuçlar doğuracağını uzun uzun anlattı ve kendisinden yardım talep etti. Ancak Cemal Gürsel’in komite üzerinde fazla bir etkisi yoktu. Komite infazı onaylamış ve harekete geçirmişti, artık çok geçti.

Yetmedi, büyük oğlu Ömer’in üniversite öğrencisi iken bir Rus kadınla ilişki kurmak için, o kadının arkadaşını otomobille ezdiği iftirasını attılar Ömer İnönü yargılandı, beraat etti. Bu da yetmedi. “Mevhibe İnönü Bursa’daki Merinos kumaş fabrikasını gezerken kendisine bedava bir takım erkek elbisesi kumaşı verildi” dediler O kumaşın parasının ödendiğini gösteren makbuz kısa bir süre sonra Ulus gazetesinde yayınlandı

Yasaya aykırı bir eylemini bulmak için seferber oldular. Bir tane olsun örnek bulamadılar Son çare olarak “            Atatürk’ün resimlerini indirip resmi dairelere kendi resmini astırdı, kendi adına para bastırdı” dediler İnönü, sağlığında bu haksız saldırıya da en etkili cevabı vermişti. Ama anlayan kim? 30 Aralık 1925 tarihli 701 sayılı yasa ve 16 Mart 1926 tarihli 3322 sayılı kararname ile paraların ön yüzlerinde reis-i cumhur hazretlerinin resminin bulunması kararı alınmıştı. Atatürk ölünce bu yasaya dayanarak paralara İnönü'nün resmi basıldı. Yani İsmet Paşa, cumhurbaşkanı olunca Atatürk'ün resmini paradan kaldırmadı. Ancak bu yasa Atatürk'ün ölümünden sonra sorun yarattı. Her değişen cumhurbaşkanı ile yeniden para basılacak olması yüzünden yasa değişti. Sonuçta Türk Lirası'nın ön yüzünde Atatürk resmi olması tek ve kalıcı çözüm olarak benimsendi.

Ve en son birileri Hitler’e benzetti. Gerçi ondan bir şey eksilmiyor ama belli ki bazı kafalar da bazı şeyleri almıyor Burada önemli olan büyüklere saygısızlık, kendini savunamayan ölmüş insanlara hakaret ve iftiranın bizim gelenek ve göreneklerimizde, dini inançlarımızda ne kadar yeri olduğu. Düşmanla aynı ağzı kullananlar ya cahilliğin zirvesindedir; ya da düşmanla işbirliği içinde ve aynı saflardalar. Tarihi ne kadar kendinize göre yazmaya çalışırsanız çalışın gerçekler güneş gibi her gün yüzünüze yalanınızı çarpar. Bu arada harf devrimi ile ilgili İnönü’nün sözlerinin yanlış olduğunu gelecek haftaki yazımda anlatacağım. Saygılarımla, hoşça kalın.