Bilmek ve öğrenmekle ilgili atasözlerimiz vardır. Öğrenmenin yaşı yoktur ve bilmemek değil öğrenmemek ayıp, gibi. Bir de çok beğendiğim Sokrates’in “Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.” sözü var. Bilmek, öğrenebilmek için okumak gerekir. Cehalete sıkı sıkıya tutuculukla bağlanmak ayıptır. Öğrenmeyi bırakan kişi yirmisinde de olsa sekseninde de olsa yaşlıdır. Bu yaşımda birçok şey öğrendim. Öğrenmeye de devam edeceğim. Neler mi öğrendim?

 “Çalsın, yol yapıyor ya!”, “Merkez bankasını soysa yine ona oy veririm.”, “Herkes çaldı, bir de o çalsın.” diyenlerin hala “Ben Müslüman’ım, elhamdülillah” dediklerine tanık oldum. Dinimizde hırsızlığın mubah olduğunu öğrendim. Nasıl sevgiyse bizim o sevgiyi anlayamadığımızı öğrendim. Doğru, biz o sevgiyi anlayamayız. Çünkü biz bir yerinin kılı değiliz. Biz sevdiklerimizi Allah için severiz. Biz çalmaktan, haramdan, iftiradan, yalandan korkarız. Siz onay verdiğinize göre bunların dinimizde helal olduğunu söylüyor, bunları yapanlara ortaklık ediyorsunuz. Bugüne dek ülkeyi yöneten Atatürk, İnönü, Ecevit, Demirel, Korutürk, Necdet Sezer’den hangisi bu iktidar gibi çalıp çırpıp, delilleri ortadan kaldırdıktan sonra “Paralel güçler bize komplo kurdu.” dediler. Ülkenin bir bölgesinde bölücü paralel örgüt kimlik kontrolü yapıyor, vergi toplayıp ceza kesiyor. Güneydoğu'da Terör Örgütü Lideri Öcalan'ın dev posterleri asılıyor. PKK, Öcalan’ın tutuklanış yıldönümünü vesile edip ortalığı ateşe veriyor. Yerel seçimleri referandum gibi görüp seçimden sonra açıkça özerklik ilan edeceklerini söylüyor. İktidardan tık yok. Ve siz hala körü körüne “Biz seninle gurur duyuyoruz.” diyorsunuz.

Anayasa Mahkemesi önünde Balyoz mahkûmları için nöbet tutanlara korna çalarak destek olan sürücüye 80 TL ceza kesilip, elinde pala ile halka saldıranların sırtının sıvazlanıp serbest bırakıldığına tanık oldum. Demokrasiyi ve özgürlüğü yanlış bildiğimi öğrendim! Meğerse demokrasi, haberlere RTÜK tarafından Başbakan emriyle yasak konulması imiş. Görevini dürüstçe yapan yargıçların, savcı ve emniyet mensuplarının görevden alınmasıymış. Başbakanlığa alınacak polislere ” Cuma namazı kılıyor musun? Seni cemaat mi yerleştirdi? Dershaneye gittin mi? Başbakan ve Efgan Ala için ölür müsün? 17 Aralık sürecini nasıl değerlendiriyorsun. Kız arkadaşın var mı? Kız arkadaşınla yattın mı?” gibi sorular sorulması imiş.

Hükümetin Rabia işaretinin onda birini Türkmenler için yapmadığını, üzülmediğini gördüm. Irak’ta ABD askerlerinin selametle ülkelerine ulaşması için dua edilip, bizim askerin başına çuval geçirenlerin değil, Alman askerlerinin başına çuval geçirenlerin tutuklandığına tanık oldum. Kimin halkım, nerenin ülkem olduğunu öğrendim.

Adana İncirlik Üssünde yılbaşı gecesi camimizi tahrip edip Kuran’ı yakanlardan hesap sormayıp “camimizi ahır yaptılar” yalanı ile geçmişi karalayıp oy peşinde koşanlara tanık oldum. Ergenekon, Balyoz, Fenerbahçe operasyonlarında iktidar tetikçiliğini yapan Zekeriya Öz ve Mehmet Baransu’yu kahraman, silah kendilerine doğrultulunca vatan haini ilan edenleri gördüm. Bu ikiyüzlülüğe alkış tutanların ülkemde var olduğunu öğrendim. Bir ülkenin rehin alınan işçilerini hemen kurtardığını, ama bizim elçimizi, işçimizi, şoförümüzü dünyanın onuncu büyük ordusuna sahip olduğumuz halde kurtarmaktan aciz olduğumuzu gördüm. Devlet onurunun bazı iktidarlarca ayaklar altına alındığını öğrendim.

Fenerbahçe’ye kurulan şike kumpası sırasında bazı takım yöneticilerinin içindeki kini kustuklarını gördüm. Olmayan bir şike olayı için Anayasa Mahkemesinin aldığı yeniden yargılama kararı karşısında “Ne kararı alınırsa alınsın, şike damgasını silemeyecekler” sözlerini duydum. Daha şike yapıldığı kanıtlanmadan, sahte delil ve belgelerle kumpas kurulduğu açıklanmışken geçmişte UEFA şampiyonu olduğunda onlarla tura çıktığım bir takımın başındaki kişinin sözleri üzerine tura çıktığım için pişman oldum. Bu sözü söyleyenin geçmişinde Ankaragücü’nü 8-0 yenip nasıl şampiyonluğu Beşiktaş’ın elinden aldığına bakması gerektiğini düşündüm.

Muhteşem Yüzyıl dizisini önyargılı olmadan keşke başbakan dâhil herkes izleseydi. Dizide yalnız aşk sahnelerinin olmadığını, kadın cariyelerin entrikalar sonucu kardeşleri nasıl birbirine düşürdüğünü, saltanat uğruna padişahların öz evlatlarına ve torunlarına nasıl ölüm fermanı verdiklerini göreceklerdi. Orta Asya’da Çinli prensesler hakanları nasıl birbirine düşürdülerse Osmanlıda da Venedikli, Bulgar, Sırp, Rum cariyelerin şehzadeler arasında aynı senaryoyu gerçekleştirdiklerine tanık olurlardı. Tarih böyle bir şey. (Bunları bir tarihçi olarak biliyorum. Bilmeyenler için yazdım)

Bilmediğimiz şeylerin farkında olabilseydik çok şey bildiğimizi iddia etmezdik. Saygılarımla, hoşça kalın.