Bunlar benimmm minikkk, saksıda yeni  yeşermiş, büyümeyi bekleyen bitki cupcakelerim....

    İstedim ki sade olsun...İstedim ki ! bana hayatı anlatsın...İstedim ki! onlara her bakışımda, aslında hergün gözümün önünde olan ve günden güne gelişen güzellikleri görmediğimi, hatta göremediğimi hatırlatsın...





Ben engelliyim!!! Gözüm olduğu halde görmediğim, zamanla yarıştığım için...

      ben bir engelliyim; kafamı kaldırıp gökyüzüne bile bakacak zaman bulamadığım, yanımdan geçen makarna saçlı kızın çağla gözlerindeki masumiyette kaybolmadığım, yere düşen anahtarımı alırken, boş arazide tek başına yetişmiş güzelim mor çiçeği göremediğim için....denizin mavisinde, martı seslerinde, çayın deminde, annemin gözlerinde kaybolamadığım için ben bir engelliyim...

           ben engelliyim!!! Duyma yetisine sahipken, yolda ritim tutan oğluma eşlik etmediğim...gideceğim yere yetişmek uğruna, belki de o bir daha göremeyeceğim kuşun sesini on saniye durup dinlemediğim için....

       radyoda en sevdiğim şarkı çalarken, arkadan gelen aracın korna sesiyle irkilip kazadan döndüğüm, “şükür duyuyorum” diyecekken “kornayla doğmuş mübarekler” diye kalayı bastığım için...

         Ben engelliyim!!! Hissettiğim halde söylendiğim, hala güneşi gören tire’de sırtımı güneşe dönüp kendimi ısıtırken, kafamda kırk tilkiyle uğraştığım için ...nefes alıp verdiğim için binlerce kez şükredeceğime; sıcağı soğuğa, soğuğu sıcağa tercih ettiğim için ben bir engelliyim!!!

          Aklımı daha fazla hayırlı işlerde kullanmadığım , gereksiz herşeyi büyütüp içine doldurduğum, bana acı veren herşeyde önce kalbimi, sonra saatlerce seni yorduğum, kendime eklemem gereken her yeni bilgiye açken zamanı iyi kullanamadığım için ben bir engelliyim!!!

          Değerini bilmediğim gözüm, kulağım, ağzım...beni ve bitmek tükenmez enerjimi ordan oraya çeken bacaklarım, ayaklarım, hatta el ayak parmaklarım, dilim, burnum ve vücudumdaki her organım, en önemlisi beynimden yüzlerce hatta binlerce kez özür diliyorum. Size göstermem gereken saygıyı göstermediğim, hayatın hızına sizi ortak ettiğim ve değerinizi unuttuğum için binlerce kez özür diliyorum. ...

        Asıl engelli olan benim!!!Var olanı görmediğim için...

         3 aralık dünya engelliler günü kutlu olsun…

Sizi anlayabilmek için ne kadar denesem de …

    Gözlerimi  sımsıkı bağlasam da biliyorum ki açınca tekrar göreceğim…Kulaklarımı tıkasamda pamuklarla, elbette çıkarınca o pamukları tekrar duyacağım, ne kadar bastona dayanıp yürümeye çalışsamda  bedenim yorulunca eninde sonunda basacağım ayaklarımı yere ve o bastonu atacağım bir kenara…

                Engelliler için hayatın getirdiklerine bir de duyarsız insanların yarattığı engeller eklenince engelliler için hayat gerçekten bazen çok çekilmez olabiliyor …Ne yazık ki!  Kaldırımlarımız, yollarımız hatta evlerimiz bile engelliler için uygun değil… İnatla tekerlikli sandalye ile inecekleri  her kaldırımın başında bir araç parketmiş, onlar  için önemini görmezden gelerek… Kamu dairelerine giriş çıkışların onların ihtiyacına yönelik düzenlenmemiş olması  bu devirde anlaşılabilir ve kabul edilebilir  gibi değil,  toplu taşıma araçlarına biniş inişlerden bahsetmiyorum bile...Bunların sonucunda ise zaten sahip olduğu engel nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış olan kişi, toplumsal faaliyetlerden de kendini, soyutlamak zorunda kalıyor ne yazık ki….

         İtiraf ediyorum:

Okul  yıllarımın büyük bir bölümünü beraber geçirdiğim işitme engelli “dünya ahiret kardeşim” can arkadaşımın izniyle paylaşıyorum bu yazımı…Volkan, kulaklarında işitme cihazı olan duymadığı için konuşurken çıkardığı seslere hakim olamayan, esprileriyle ve hayata olumlu bakışıyla beni bol bol güldüren… O BİİRRR RESSAMM, O BİR ZEKA KÜPÜ, O BİR MATEMATİK AŞIĞI…Ne diyebilirim ki başka onun için size? Dert ortağım, halden anlayanım, onun sayesinde aramızda bazen gizli konuşmak için parmaklarımızla alfabe bile oluşturduk…Dudaklarımıza bakarak konuşmalarımıza dahil olmasına, yakalayamadıklarını bir daha ve bir daha sormalarına o kadar alıştık ki; bazen kendi içimizde bile parmaklarımızla konuşur olduk...

           Ders çıkışı Volkan attı bizi arabaya, doğru alışveriş merkezine, karnımızı doyurmaya …Alışveriş merkezinin otoparkında, tam engellilere ait park yerine girecekken, başka bir araç bizim aracın üzerinden geçercesine parketmesi üzerine şaşırıp ağzımız  bir karış açık kaldık….Arabada hiçbir engelli işareti olmadığı gibi adam da maşallah turp gibiydi…Volkan’ın araçtan inerek o yerin onun için ayrılmamış olduğunu belirtmesine rağmen adam inatla oradan çıkmayacağını, başka park yeri  bulmak için uğraşamayacağını söyledi ve farkında olmadan hayatının hatasını yaptı!!!

             Bunu duyan beeeennnn, itinayla çıktığım arabadan  bir solukta adamın yanında buldum kendimi …”Pardon! maşallah sağlığınız da yerinde, turp gibisiniz, size ayrılmayan bir yerde arabanızla süzüm süzüm süzülüyorsunuz, arkadaşımın tam parkedeceği yere inatla girdiniz ve şimdi de çıkmayacağınızı mı söylüyorsunuz” dedim…Yani alenen kavgaya teşvik ettim… Aldığım cevap,  adam yerine arabadan geldi “ÇIK ÇIK”, kapı kilintlendi ve yüzümüze bakmadan yola devam edildi… Yemin ediyorum hırsımdan yerimde zıp zıp zıpladığımı hatırlıyorum “terbiyesiz terbiyesiz” diyerek…

              Anında defterimden bir sayfa kopardım, araçlara o dönemlerde takılan engelli ambleminin aynısı çizdim, birkaç ufak not da ilave ederek üşenmeden kırtasiyeden aldığım uhuyla adamın arka camına birrr güzeeeel yapıştırdım…. AAAaaa!!! yağlarım eridi, eve gittim tartıldım  direkt iki kilo vermişim…Yaptığımdan utanıyor muyum??? Bir bakayım!!! Yine yok o günden bu güne hala yüzümde zerre kızarma yok!!!

 

       Gelin, onları anlamak için birgün empati yapalım…Kapatın gözlerinizi, ama evde değil, sokakta bir beş dakika yürümeyi deneyelim… İnsanlara karışmaya çalışalım, alışveriş yapmaya, hatta karşıdan karşıya geçmeyi deneyelim… O duyduğumuz araba sesleri bile kimbilir neler hissettirir bize… Ne yöne gideceğimizi bilmeden bizim için düzenlenmiş bir yol, tabela bile yokken, sadece içgüdüsel ya da insanlardan durmadan yardım isteyerek  devam eden ulaşılmaya çalışan bir ev… güvenmek zorunda olduğumuz önce kendimiz, sonra da belki hiç tanımadığımız insanların yön tarifleri… Ama inanıyorum ki! bunu yaparsak onları çok daha  iyi anlayacağız, belki o arabaları bir daha asla onların inmeleri gereken kaldırım başlarına ya da onlar için ayrılmış yerlere parketmeyeceğiz…Belki de bize sorulan sorulara bir daha asla yalan yanlış cevap vermeyeceğiz…

           Yaşama sevinci ile tutundukları dünyayı onlar için daha yaşanır bir hale getirmek bizim en büyük insanlık görevimizdir… Unutmayın ki! Hepimiz bir engelli adayıyız…

Pasta tadında haftalar dilerim…