Yıllardır ülkemizde başkanlık sistemine geçilsin mi, geçilmesin mi ya da yarı başkanlık olsun mu tartışmaları yapılıyor. Son zamanlar da başkanlık tartışması daha da alevlendi.

Halk arasında Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin sembolik olduğu gibi bir yanılgı var. Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın yetkileri olması gerekenden (parlamenter sisteme göre) çok daha geniştir. Aslında adına bir tek “başkanlık sistemi” dememişiz ama anayasada başkanlık sistemini kurmuşuz bile. Ayrıca bu ülkede işlemekte olan bir de güçlü başbakanlık sistemi var. Burhan Kuzu’nun doksanlı yıllarda, “300 milletvekili çıkaran adamı durdurmak neredeyse imkânsız” sözlerini bu minvalde değerlendirmek lazım.

Anayasanın 104. maddesinde Cumhurbaşkanına bu anlamda geniş yetkiler verilmiştir. Bugüne kadar ki Cumhurbaşkanları, anayasanın kendilerine verdiği yetkileri tam olarak kullanmadı. İcranın başı başbakandır, seçilerek gelmiştir, yetki de ondadır diyerek yetkilerini kullanmaktan gönüllü olarak feragat etmişlerdir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan daha seçilmeden kendisinin çok farklı bir Cumhurbaşkanı olacağını ve anayasanın tanıdığı tüm yetkileri kullanacağını seçimlerden önce deklare etmişti. Peki, durum böyle olduğu halde neden Erdoğan başkanlık sisteminde ısrar etmekte? Erdoğan, Türkiye’nin gelişmesi için başkanlık sisteminin daha doğru olacağına inanıyor.

Gelelim Başkanlık Sistemine. Başkanlık sistemi temsili rejim türlerinden biridir. Bu sistemde yürütme devlet başkanı ve onun oluşturacağı kabineye, yasama ise meclise aittir ve güçler bölüşülmüştür. Başkan halk tarafından seçildiği için güvenoyu alması gerekmez ve meclis tarafından düşürülemez. Bu rejim anayasal planda kuvvetlerin bağımsızlığına dayanmaktadır. Temelde kuvvetlerin eşitlik koşulu gerekmektedir. Elbette bu sadece hukuki bir eşitliktir, siyasi açıdan yürütmenin yasamaya üstünlüğüne yol açar. Yargı bağımsızlığı tüm demokratik rejimlerde ortak bir ilkedir. Başkanlık sisteminde ise, yasama ve yürütme arasındaki ayrım da sertleştirilir. Bu kuvvetler ayrılığı meselesi sert bir biçimde uygulanmazsa, bu işin sonu diktatörlüktür. Ancak; Başkanlık sistemi, eğer gereğine uygun şekilde yapılırsa kuvvetler ayrılığını güçlendirecektir.

Karşılaştırmalı politika uzmanı Juan Linz‘e göre iki sistem arasındaki bir diğer önemli fark; başkanlık sisteminde Başkan’ın görev süresi boyunca yerini istediği sürece koruyabilmesine olanak veren düzenlemelerdir. Oysa parlamenter sistemde mecliste hükümetin ve Başbakan’ın düşürülmesi olasıdır.

Amerikalılar Avrupa’daki merkeziyetçi mutlak monarşinin sonucunun güç toplanması ve zorbalığın yaratılması olduğunu düşünüp, yeni bir sistem arayışına gitmiştir. Öngördükleri şu olmuştur; kuvvetler ayrılığı sayesinde bir kişi veya grubun bütün devlet yetkilerini elinde toplamasını önlemektir. Amerikan anayasasının fikir babalarından Thomas Jefferson’un bu konuya dair şunları söyledikleri bilinir “Bizim uğrunda mücadele ettiğimiz hükumet seçimli bir despotizm olmayıp, bir yandan özgürlük ilkelerine dayanan ama aynı zamanda güçlerin farklı organlar arasında bölünmesini ve dengelenmesini gerektiren bir hükumetti öyle ki, diğerleri tarafından fiilen dengelenip kısıtlanmadan, hiçbir güç kendi hukuki sınırlarını aşamamalıdır.” Amerika dışında bu sistemi kusursuz uygulayan ülke görülmemiştir.

Bu sistemin tam olarak uygulanabilmesi için demokrasi kültürünün ve uzlaşı kültürünün oturmuş olması gerekiyor. Mesela bir kaç örnek vermek gerekirse; Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda birbiri ile uzlaşacak kurumlar var mı? Yargı organları siyasal süreci kilitleyecek bir noktadan uzak mı? Başkan ve parlamento uyumlu hareket edebilecek mi?

Kabul edelim veya etmeyelim, bu sistem doğru işletilmediğinde çok çabuk rejim krizine yol açabilecek bir sistem ve bir anda diktatörlüğe dönebilir. Oysa ki, Osmanlı’nın son dönemi ile birlikte parlamenter sistemde 100 yıllık bir tecrübemiz var. Bu yüzyıllık tecrübeyi bir kenara bırakıp bilmediğimiz sisteme adım atmak insanların çoğunu tedirgin etmekte. Başkanlık sistemiyle sağlıklı bir demokrasi kurabilmeyi başaran bir tek ülke ABD’dir.

Neticede bu meselenin yeterince tartışılmasında fayda var. Başkanlık sisteminin bu ülke için “amentü” niteliğinde olduğunu söyleyenlere de veya bir felaket olduğunu söyleyenlere de kulak tıkamak gerekiyor öncelikle. Sırf Tayyip Erdoğan istedi diye ret eden veya sırf Tayyip Erdoğan istedi diye kabul eden bir kitleden bağımsız şekilde en ince ayrıntısına kadar tartışılması gerekiyor. Mesela; İki meclisli bir sistemde başkanlık sistemi nasıl işler? Kabinenin meclis dışından kişilerle oluşması faydalı veya zararlı olabilir mi? Kuvvetler ayrılığı meselesi, yürütmenin denetlenmesi, seçim sistemine dair neler biliyoruz? Söylediğimiz gibi, başkanlık sistemi bu ülkede enine boyuna tartışılmalı.

Bu konuda benim kesin fikrim şudur, kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sistemde kalmalıdır, bize en uygun sistem budur. Hiç bir konuyu tartışmaktan korkmamalıyız, konu her ne olursa olsun medeni ve demokratik bir şekilde tartışabilmeliyiz.  Her insan fikrini özgürce dile getirebilmeli.  Hoşcakalın, dayanışmayla kalın.