Atatürk düşmanları, her fırsatta Atatürk’e saldırmak için Atatürk’ün dinsiz olduğu ve dindarlara baskı yaptığı şeklinde yalan uydururlar. Atatürk’ün inanıp inanması sadece kendini ilgilendirir, ancak sözünü ettiğim iddianın otaya atılması hepimizi ilgilendirir. Çünkü onu toplumun gözünden düşürmek için bu yalandan başka yolları kalmadı. Atatürk’ün yaşamına bakılırsa hiçbir zaman dine, din görevlilerine bir saygısızlığının olmadığı görülür. Yalnız dinimize değil, hiçbir dine saygısızlık yapmamıştır. O yüzden her inanca saygılı olmayı gerektiren laikliği kabul etmiştir. Laikliğin asıl anlamı da budur. Ben Atamıza dinsiz diyenlerin bunu kasıtlı yaptıklarını düşünüyorum. 

İslam dinini gerçekten bilen pek çok yerli ve yabancı bilim adamına göre Atatürk, Peygamberimiz Hz. Muhammet’ten sonra İslam dinine en büyük hizmetleri yapan kişidir. Neden mi? Buyurun görelim.

Atatürk’ün İslam dinine en büyük hizmeti, Kurtuluş Savaşı sonunda Müslüman Türk insanının malını, canını, namusunu, vatanını kurtarması, camilerinde ezanların susmasını engellemesidir. Eğer bu vatan düşman işgalinden kurtarılmasaydı bugün camilerimizde ne ezan sesi duyabilecektik, ne de ibadetimizi serbestçe yapabilecektik. Buna inanmayanlar Özal dönemi Bulgaristan’ı hatırlasın yeter. Cumhuriyet döneminde ezan okunmaya devam etmiş, camiler açık olmuş, ibadet yasaklanmamış, birilerinin dediği gibi Kuran yakılmamış, toprağa gömülüp gizlice okunmamıştır. 

Atatürk'ün Türkiye'yi yönettiği 15 yıllık süreye bakıldığında, dinin doğru anlaşılması ve yaşanması için ciddi bir çaba gösterdiği görülür. Bu amaçla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün Müslüman Türk milletine yıllardır dinimizin esaslarını öğretmektedir. Din görevlisi ihtiyacını karşılamak için İmam Hatip Okullarını ilk açan da Atatürk’tür.

Atatürk, Kuran'ın Türk toplumu tarafından anlaşılması ve dolayısıyla uygulanması için büyük çaba gösterir. Kuran ilk kez Türkçeye çevrilir, bastırılır, ücretsiz dağıtılır("Hak Dini Kur’an Dili" adıyla 1936’da Elmalılı Hamdi Yazır’a). Böylece Kuran ilk kez anlaşılarak okunur, din adamlarının Allah ile kul arasına girmesi engellenir.  Her ne kadar bugün karşı çıkılsa da “Ben Müslüman’ım” diyen Türk insanı Kuran’ın Türkçesini okuyup dinini anlamaya başlar. Arapça okunan, dinleyenin anlamadığı, hutbeler de Türkçeye dönüştürülür. İmam Buhari’nin hadisleri Türkçeye çevrilir, aynı şekilde halka ulaşması sağlanır. Dönemin en önde gelen din âlimlerine hazırlattırılan ve çok titiz çalışmaların ürünü olan bu eserlerin hepsi, bugün de en muteber kaynaklar arasında yer almaktadır. Şevket Süreyya Aydemir’in dediği gibi “Cumhuriyet, inancı, ibadeti serbest bırakır. Namaz kıldığı için kimse suçlanmaz. Camiye gitmek suç sayılmaz.”  

Atatürk’ün din dilini Türkçeleştirmesi, ezanı, duaları Türkçe okutması, halifeliği kaldırması, laiklik ilkesi, Arap harflerini kaldırması, tekke ve zaviyeleri kapatması ve kılık kıyafet devrimi gibi devrimlerinin hiçbiri İslam’a ters düşen uygulamalar değildir. Bu yapılanların amacı dini ortadan kaldırmak değil, tam tersi din adına yapılacak yanlış yorumları engellemektir. Tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılması amacı da, bu kurumların yozlaşması ve dini inançlar yerine hurafeleri savunur hale gelmiş olmasındandır.  

Bu ülkede camilerin ahır yapıldığı yalanını söyleyenler Atatürk’ün cami yaptırdığından bahsetmez. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılarca yakılıp yıkılan yüzlerce cami Atatürk tarafından onartılmış veya yeniden yaptırılmıştır. Eskişehir Mihalıççık camisini kendisi 5000 lira verip yeniden yaptırmıştır. Dünya yuvarlağının batısı ve doğusunda ilk ezanlar, Atatürk sayesinde okunmuştur. Fransa’daki Paris Camii Atatürk’ün yardımlarıyla tamamlanmıştır. Yine 1931’de Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçi Yamada, Atatürk’e Tokyo’ya bir cami yaptırmasını teklif etmiş. Atatürk, Harp Akademisi’nde Japonca hocası olan Yamada’ya “Beyefendi güzel bir teklif ama borç harç içinde bir ulusuz. Bunca borcumuz varken Tokyo’ya bir cami… Ama beyefendi, bu çok güzel bir teklif… Yapalım. Tokyo’ya bir cami yapalım. Ben yaptırıyorum.’ demiş. Yamada, 1932 yılında vefat etmiş, ama Atatürk verdiği sözü tutmuş, 1938’de tamamlanan Tokyo Camii’ni yaptırmıştır.

Atatürk, özel hayatında fırsat buldukça Kuran okur veya okutup dinlerdi. Namazını kılıp ibadetini yapan herkese çok saygılı davranırdı. 1930’da Fevzi Çakmak'la birlikte yurt gezisindedir. Trende ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip Atatürk'ün kulağına bir şeyler söyler. Atatürk'ün kaşları çatılır, Fevzi Paşa'ya "Paşam, lütfen beni takip edin, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim." der. Birlikte diğer vagona geçtiklerinde yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görürler. Atatürk, gammazcıyı işaret edip mareşale döner: "Paşam, bu adamın biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor. Durumu size göstermek için buraya kadar zahmet ettirdim." der. Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indirir ve gelecek dönemde milletvekili seçilmesini de engeller.
Yazıma gelecek hafta devam edeceğim. Saygılarımla hoşça kalın.