Bu ülkede adalet bitmiş. Lütfen hangi partiden olursanız olun tarafsız bir göz ile düşünün. Ülkede hukuk eşit bir şekilde işliyor mu? Geçen hafta mahkeme CHP milletvekili Enis Berberoğlu'nu "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal ve askeri casusluk maksadıyla açıklamak" suçundan 25 yıl cezaya çarptırdı. İktidar ve yandaş medya bunu büyük bir ihanet olarak duyurdu.(Bu ihanet de Kozmik Oda’ya girilmesi, sırların açıklanması ihanet değilmiş, bunu da öğrendik)

Olayı kısaca hatırlayalım. 2014'te Suriye'ye giden 3 TIR, Hatay'da savcılık emriyle bir jandarma-polis operasyonuyla durdurulmuştu. Önce MİT TIR’larının içinde Suriye’deki Türkmenlere gıda yardımı yapılıyor, dendi. Aynı anda “TIR’lara yaklaşanı vurun” emri geldi. Ardından “TIR’larda füze, roket ve bomba atar mühimmat” olduğu fotoğrafları yayınlandı. Bu kez silahları Türkmenlere gönderiyorduk, iddiası ortaya atıldı. Bu da bizzat Türkmenlerce yalanlandı. Daha sonra Fetö komplosu diye açıklandı.

Birincisi tüm dünyanın bildiği, silah olduğunun belgeleriyle ortaya konduğu MİT TIR’larının içinde gıda maddesi varsa neden denetlenmesine izin verilmedi? Neden engellendi? Bu silahlar nereye gönderilecekti? Neden korkuldu? Korkunuz yoksa “gelin bakın” dersiniz, iddia sahipleri de yanlış yaptığını anlayıp utanır. İkincisi bugün başbakan yardımcısı olan Tuğrul Türkeş o günlerde “Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu” demedi mi? Şimdi Enis Berberoğlu ile Tuğrul Türkeş arasında ne fark var? Biri hala makamında, diğerine 25 yıl hapis cezası. Bu mu adalet?

Bu işin sonrasına gülelim mi, ağlayalım mı bilmiyorum. Kılıçdaroğlu bu olay sonrası barışçı bir protesto eylemi olarak “Adalet” yürüyüşü başlattı. Bu tüm dünyada takdir gören bir hak arama yöntemi. Şiddet yok, başkalarına zarar vermek yok. Hemen tepkiler başladı. Cumhurbaşkanı “Adalet pankartları ile dolaşmak adaleti getirmez. Yargı yarın sizi de davet ederse şaşmayın. Onlara Anayasanın 138. Maddesini hatırlatırım" dedi.(138. Madde: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.) Önce buna bir yanıt vereyim. 2008’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya 'Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla AKP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açmıştı. Dava sırasında o dönemin başbakanı Anayasa Mahkemesine neler söylemişti. O zaman hukuka neden müdahale edildi?

Başbakan ise bir alem. Diyor ki: "Kılıçdaroğlu Maltepe'ye hızlı trenle gidebilir. Niye kendine eziyet ediyor.” Herhalde komik bir şey söylediğini sanıyor. Yine "Adalet sokakta aranmaz. O gün(15 Temmuz) alanlara inmeyen, sokaklarda yürümeyenler şimdi tutmuşlar Ankara'dan İstanbul'a yürüyorlar. Yürüyeceksen darbeye karşı yürüyeceksin, darbeye karşı" Önce ayıp. Kılıçdaroğlu ve muhalefet olan herkes o günlerde demokrasi yürüyüşlerine katılmadık mı? Adam bir yerde yeminini bozup Kaçak-Saray’a bile gitti. O dönem Yenikapı ruhu diye muhalefete en çok övgüler yağdıran kişi kendisi değil miydi? İnsanda biraz utanma olur. Çok yazık. Adalet Bakanı Bozdağ: “Türkiye bir hukuk devletidir” diyor. Sıralamada hukuk alanında dünyada kaçıncı sıradayız bir baksın. MİT TIR'ları ile ilgili geçmişte “AKP silah kaçakçılarının aparatı haline gelmiştir” diyen Bahçeli şimdi CHP’yi önyargıyla kıyamet koparmakla suçluyor. Ey Bahçeli bir gün sana da hukuk lazım olabilir. Bunu unutma.

Yazımı anlamlı bir öykü ile bitireyim. Evin faresi, duvardaki çatlaktan bakarken eve bir fare kapanı alındığını görür. "Evde bir fare kapanı var!” diye bağırarak telaşla bahçeye fırlar. Fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla "Zavallı farecik. Bu senin sorunun. Bana bir zararı olmaz küçücük kapanın" der. Tavuktan destek bulamayan farecik bu kez telaşla domuzun yanına koşar, "Evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpınır. Domuz anlayışla karşılar ama "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok." der. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döner. İnek; "Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." diye yanıt verir.

Sonunda farecik, umutsuz şekilde eve döner. O gece evde birden bir ses duyulur. Çiftçinin karısı ne olduğunu görmek için yatağından fırlayıp mutfağa koşar. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edemez. Kuyruğu kapana kısılıp canı yanan yılan aniden çiftçinin karısını ısırır. Çiftçi karısını apar topar doktora götürür. Doktor, zehiri temizleyip sarar. Çiftçi karısını eve getirir. Bir süre sonra karısının ateşi yükselir, bir türlü düşmez. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp durur.

Böyle durumlarda taze tavuk suyunun iyi geldiğini bilen çiftçi bıçağını alıp bahçeye koşar. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içince biraz kendine gelir. Eşinin hastalığını duyan komşular ziyarete gelir. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzu keser. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gider. Birkaç gün sonra ölür. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yollar. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izler.

Hayatta başkasının başına gelenleri, ucu bana nasılsa dokunmayacak, beni ne ilgilendirir, bana dokunmayan yılan bin yaşasın algısıyla umursamamak yanlışların en büyüğüdür. Unutmayalım hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz. Adalet bir gün herkese gerekli olacak. Örnek mi? Dün güle oynaya iktidarla bir olup uydurma belgelerle ordumuzun başına Ergenekon, Balyoz kumpasını kuranlar bugün ne durumda.

Saygılarımla hoşça kalın.