Osmanlı Devleti sona doğru yaklaşıyordu. Yeni dünyaya şekil vermek isteyen ‘Evangelist siyaseti’ (1) ve Rusya, Osmanlı topraklarında bölüşme planlarını çoktan yapmışlar, fırsat kolluyorlardı. Aynen, akbabaların, çakalların ve sırtlanların yaralı bir av etrafındaki tiksindirici ve ürkütücü hamleleri öncesi vaziyetleri  gibi.  Osmanlı Devleti , yani bir başka deyişle dedelerimizin dedelerinin yaşadıkları dönemde , devletimizin etrafında iştahaları kabaran düşmanlarımız bu vaziyetteydi. Düşmanların ifadesi ile ‘hasta adam’ can çekişiyor, fakat bir türlü parçalanamıyordu. Her türlü entrikaya, isyanlara, savaşlara rağmen Osmanlı Tebaa’sı devletine sırtını dönmüyordu. 20 milyon km karelik (bugünkü Türkiye’nin 25 katı) 3 kıta’da hüküm süren dünyanın süper gücü Osmanlılar Şanlı Padişahları Sultan Abdülaziz’in iki bileğinin kesilerek katledilmesine de şahit olmuştu. Ardından 5nci Murat padişahlığa getirilmiş ancak 93 gün sonra o da tahttan indirilmişti.
             Evangelist Siyasetinin ve kuzeyde Rusya’nın artık Osmanlı’nın işi bitti dedikleri sırada  34 yaşındaki Sultan 2nci Abdülhamit Han Padişahlığa getirildi. Sultan 2nci Abdülhamit Han dindar , son derece zeki , hayret edilecek bir zekaya sahip, çok iyi eğitim görmüş ve aynı zamanda ticaret işlerinden çok iyi anlayan Türkçe ve Fransızcayı çok iyi konuşan, farsça ve Arapçayı çok iyi bilen ileri görüşlü demokrat anlayışlı bir şahsiyetti.
             Sultan 2nci Abdülhamit han, ellerini ovuşturarak Osmanlının dağılmasını bekleyen Avrupa’yı şaşırttı.
              Yaptığı ince politik devlet idaresiyle dağılmak üzere olan Osmanlıyı 33 yıl idare etti. Avrupa’nın hesapları bozuldu, ancak pes etmediler. Çünkü dereden su içen kurt- kuzu hikâyesindeki gibi Osmanlıyı gözüne kestirmiş ve onu yutacaklardı.
               Düşünün; Sultan Abdülhamit Han’a yapılan darbeden sonra 1nci dünya savaşına sokulan Osmanlı devleti parçalanmadan önce bile 3 kıta üzerinde 5 milyon km2 topraklara sahipti.Dünyanın en zengin petrol alanlarıyla çok zengin yer altı kaynaklarına sahip yüzölçümüyle  şimdiki Türkiye’nin neredeyse7 katı.
       
              İşte biz Türkler, yüzyıl önceki gücümüzü bilemezsek bugünümüzün kıymetini hiç bilemeyiz. Bugün beyinlerimize çakılmak istenen siyasi argümanlarla birbirini anlayamayan , daha beteri birbirine hasım ve düşman bir tavır içine çekilmek istenen bir toplum olarak yüzyıl önceki topraklarımızda oynanan oyunların gölgelerini bizim nesilde de gülerek ve gözlerimizin içine bakarak bize de yaşatmağa çalışırlar. 
Sultan Abdülhamid han, padişah idi ama çok büyük bir baskı altındaydı.                                   Tıpkı; şimdiki devlet idarecilerimize yapıldığı gibi. 
              Sultan Abdülhamid Han geniş Osmanlı topraklarını iyi idare ediyor yerine göre yenilikçi ve demokrat kararlar alıyor, yine de  onu ‘kızıl sultan ‘diye aşağılamaya  çalışıyorlardı.
             Tıpkı; Şimdiki idarecilerimizi aşağılamak için ‘Çankaya’nın şişman adamı dedikleri gibi.
             Tıpkı ; Halkın oylarıyla seçileni ‘diktatör’ dedikleri gibi.
             Dev Osmanlı devleti Ruslarla Kırım savaşı öncesi (2) savaş giderlerini karşılamak için tarihinde ilk kez ‘evangelist banker’lere ‘ borçlanmıştı. %4.96 faizle borçlanan Osmanlı Devleti işte o zaman yakasını Avrupa’ya kaptırmış ve bir daha kurtaramamıştı. O borç ödenemez olmuş ve  Osmanlı ekonomik zaaf içinde acze düşürülmüştü. (3)
            Sultan Abdülhamid Han, Osmanlı devletinin ekonomik şartlarını öne sürerek, Düyun-u Umumiye idaresini kurarak Avrupa’ya olan dış borçlanmayı farklı bir ödeme tarzı ile askıya aldı. Bu kararla Avrupa Sultan Abdülhamid Han‘ın ipini çekmek üzere entrikalarını hızlandırıp hainlerini Sultan Abdülhamid Han’ın üzerine saldılar.
            Tıpkı; Cumhuriyet tarihindeki en düşük faiz oranı %4,66 yı gördükten sonra 15 Mayıs 2013’te IMF’ye olan son taksit ödenip bir daha borçlanılmayacak diye ilan eden hükümete karşı , on gün sonra ‘gezi olayları’ dümeniyle ve daha sonra paralel ayaklanma ve entrika darbeleriyle ülkemizin karıştırıldığı düzen ve huzurun bozulmak istendiği gibi…
           Sultan Abdülhamid Han ülkede çıkarılmak istenen isyanların ve anarşinin önüne geçmek için Avrupa’nın dikte ettirmek istediği demokratik hamlenin uygulanması için 1nci meşrutiyeti ilan etti(4) .
                 1nci meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı meclis-i mebusanı (Osmanlı millet meclisi) (1877) göreve başlıyordu. Devlet adına kararlar alacak olan bu meclis’te Türkçe bilmeyen Rumlar,Ermeniler, Yahudiler,Bulgarlar,Sırplar gibi millet vekilleri de vardı.ve Sultan Abdülhamid Han Avrupa’nın baskı ve çığlıklarına rağmen devleti batışa götüren bu meclisi hemen kapattı.(1878)
             Tıpkı; doğusuyla batısıyla , Türküyle, Kürdüyle 780 bin km2 de kardeşçe hakça yaşanılsın niyetiyle çözüm sürecinin başlatıldığı gibi.
             Tıpkı; demokratikleşme adına Türk bayrağından başka bayrakların özlemlerini duyanlara Türkiye Millet Meclisin’de konuşma hakkı tanındığı gibi. 
             Tıpkı; çözüm sürecinden sonra Türk’ün askerine polisine silah sıkanlara tuzak kuranlara ,ülkemizin bir parçasını yakıp yıkanlara Avrupa’ nın sempatiyle kolladığı gibi…
             Sultan Abdülhamid Han ‘evangelistlerin ‘ büyük orta -doğu planlarını biliyordu. Orta-doğu daki 20nci ve 21nci yüzyılın petrol ve enerji kaynaklarını sonraki nesillere (yani bizlere) emanet bırakmak üzere projelendirmiş (5) ve Medine’ye kadar demiryolu yapımını gerçekleştirmişti.
             Oyunun sonuna gelindiğinin farkındaydı ama, Rab’bine tevekkül etmiş kader’in üstünde bir Kader’e teslim olmuş tüm gücüyle Avrupa’ya ,Rusya’ya direniyordu. 
      30 yıl sonra tekrar ‘güya demokrasi piyesi’ sahneye kondu.1908 ‘de 2nci meşrutiyet ilan edildi. 
             Bir müddet sonra 1nci dünya savaşı öncesi orta-doğu’daki petroller üzerine çullanmak isteyen ‘evangelist güçler’ projelerinin gereği bir heyeti Sultan Abdülhamid Han’ a gönderdiler. Hem milletvekili olan ,hem de devlet sırlarını parayla İtalya’ya  sattığı bilinen bir casus olan Yahudi Emanuel Karsu’ da bu heyetin içindeydi.
             Osmanlı devletinin borçlarına karşılık yüklü bir parayı padişaha teklif ederek Filistin topraklarını Yahudilere satmak üzere sultan Abdülhamit Han’a teklifle geldiler.
             Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamid Han bu teklife son derece öfkelenerek hiddet gösterdi… Ve dedi ki;
    ‘Kanla alınan, parayla satılmaz’ (1nci One Minute)
     Heyeti saraydan kovdu.
             Osmanlı Meclisinin Yahudi Milletvekili Emanuel Karsu saraydan çıkarken kin kusarak ‘biz seni o tahta oturtmayacağız…’diyerek tehdit’ler savurdu. 
     Ey Türk Milleti! ...
            Tıpkı; Irak ‘ta - Suriye de Orta-Doğu’nun kan gölüne çevrildiği gibi…
            Tıpkı; Amerika’nın, İngiltere’nin Fransa’nın Rusya’nın binlerce km öteden Orta_doğu’ ya güya ‘barış getirmek için !’ müdahale ettikleri gibi.
            Tıpkı;Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, İsrail Başbakanı’na Davos’da  “One Minute” dediği gibi…
            Tıpkı; Türkiye Millet Meclisindeki bir parti başkanının Rusya Devlet Başkanına Türkiye’yi şikayete  gittiği gibi..
         Ve… Tıpkı; Millet Meclisindeki bir milletvekilinin 
   Türkiye Devleti Cumhurbaşkanına ‘Seni Başkan Yaptırmayacağız…’dediği gibi.
          Ey Vatansever, Ay-Yıldızlı  bayrağı sever, Milletini sever kardeşim…
  Hangi tarz yaşantın olursa olsun.
    Hangi tarz siyasi argümanların peşinden takılırsan takıl.
    Hangi tarz siyasetçileri beğenirsen beğen. 
    Hangi tarz siyasetçileri beğenmezsen beğenme.
    Bu vatanın hangi memleketinde, hangi ana - babanın evladı olarak doğmuş olursan ol… Hiç fark etmez.
   Sen, istesen de  istemesen de  bu memleketin bu vatanın evladısın. Senin bu topraklarda doğup yaşamanı Yüce Yaratan (C.C) takdir etmiş.
    Eğer kafamızdaki gözümüz, kalbimizdeki gözümüz beynimizdeki gözümüz    kör olduysa, siyasi doktrin bataklığından kafamızı çıkartıp 100 yıl önceki 100 yıl sonraki hadiseleri doğru okuyamıyorsak tarih tekerrürden ibarettir. 
    Doğru okuyanların sayısı çok olursa tekerrür edecek olan tarihin tekerliğine hep beraber, millet olarak çomak sokmuş olacağız.
    100 yıl önceki tarih 1908 den öteye geçemeyecek 2023’te sihir bozulacak.
    Huzur ortamı içerisinde kendi içimizdeki demokratik tartışmaları da, siyasi tarzımızın farklı heyecanlarını da 2023ten sonra zevkle yapabiliriz. O zaman hiç fark etmez. Bizden sonraki neslimize yüz yıldır yaşadığımız milletçe sıkıntıları unutturacak bir miras devredebiliriz.
(1)Evangelist siyasetinden , Bediüzzaman  Risale-i Nur Külliyatında “zındıka kömitesi”diye bahseder. Türk siyasetinde daha çok “Masonlar- Mason Locaları “diye bilinir.
(2)Osmanlı Devleti’nin hızlı çöküşü çoğu tarihçilere göre 1853’ deki Osmanlı_Rusya Kırım Savaşıyla başlar.VE Osmanlı Devleti’nin dış dünyaya ilk borçlanması 1854’de Kırım savaşının giderlerini karşılamak için yapılır.
(3)1854’te gerçekleşen ilk dış borçlanma ödenememiş, yüksek faizlerle Osmanlı ekonomisi acze düşürülmüştü. Bu borçlar ne yazık ki yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti’ ne’de bakiye olarak İtilaf Devletlerince aktarılmış ve 100 yıl sonra 1954’te Adnan Menderes hükümeti tarafından ödenerek kapatılmıştır.
(4)Avrupa, kendilerinin bile uygulamadıkları kanun ve yönetim tarzlarını daima  Türk Devletlerine medenileşmek adına empoze ederek uygulatarak zayıf düşürmek üzere baskı ve algı oluşturmaya çalışmıştır.  
(5)Önceki sayılarımızdaki ‘sultan Abdülhamit han ve büyük orta doğu’ yazımızdaki petrol bölgelerini gösteren harita.