Cumhuriyet deyince hemen aklımıza seçim gelir veya demokrasi deriz.  Ama nedense bu kelime üzerinde hiç düşünmeyiz. Bazen de hükümeti, yöneticileri suçlar ama hiç kendimize bakmayız. Ama oturunca da mangal da kül bırakmayız.

        Ben bugün sizlerle kitabî bilgiler paylaşmak yerine, daha farklı bir noktadan Cumhuriyet’e bakalım diyorum. Cumhuriyeti insan vücuduna benzetiyorum. İnsan vücudunun bir yeri rahatsızsa vücudun tamamı hasta gibidir. Hasta yeri, yok sayarak iyileşemezsiniz. Çünkü vücut bir bütündür.  Öyleyse Cumhuriyet de onu meydana getiren bireylerle bir vücudu teşekkül ediyor. Bir bireyin görevini yerine getirmeyişi, bütünü bozuk gösterebiliyor.

        Şimdi bir toplum düşünün herkes üzerine düşen görevi yerine getirmiş olsa o topluluk cennetten bir köşede yaşamış olmaz mı? Atatürk’ün: “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır” demiş olması bunu göstermiyor mu?

        O zaman; “Cumhuriyet nedir?” diye sorulunca, süslü güzel sözcükler yerine, “bulunduğun konumun hakkını verebilmektir.” Demeliyiz.  Hangi konumda isen görevini, en iyi şekilde yerine getirebilmektir. “Bir Belediye Başkanı isek bizim hatamızdan kaynaklanabilecek bir vatandaşımızın rahatsız olmasından tir tir titremeliyiz. Bir güvenlik personeli isek bizim hatamızdan kaynaklanabilecek en küçük bir vatandaşımıza gelecek rahatsızlıktan korkmalıyız. Ya da Hakim isek vereceğimiz kararlardan haksız en ufak fazla veya eksik ceza vermekten korkmalıyız.”   Biz Cumhuriyeti hep siyasîlerde görmeye çalışıyoruz. Biz Kendimize düşen sorumluluklara hiç bakmıyoruz.  Oysa ki, bizim hayatımız da Cumhuriyet nedir?

          Aile fertlerinin üzerine düşen görevleri, yerine getirebilmesidir. Aile bütünlüğü bir Cumhuriyettir.  Çocuğun görevi olan okula gitmesinden tutun, ders çalışmasına kadar her şey Cumhuriyet için de alınabilir. Hatta hayvanlar aleminde bile Cumhuriyet vardır. Kollektif bir şuur içinde çalışan arıların bal üretmesi, karıncaların kollektif bir şuur için de yazın kışa hazırlık yapması bunlara güzel bir örnek değil mi?

 

        Bugün Aile fertleri görevini, sorumluluklarını yerine getirmiş olsa bu kadar ailelerde boşanma ve öksüz çocuk kalır mıydı? Herkes trafik kurallarına uymuş olsa kazalar olur mu? Caddelerde trafikte kavgalar olur mu? Herkes yasalara uymuş olsa, bu kadar cinayet veya katil olan insan olur mu?

        Atatürk yıllar önce şöyle demiş: “Her bir okul açıldıkça, hapishaneler kapanacak” Bu söylemi toplumda, Cumhuriyet tam anlamıyla sindirilip ve toplumsal hayatımızın içine sokabilseydik o zaman Atatürk’ün bu söylemi gerçekleşmiş olacaktı. Belki de bu hapishanelere hiç gerek kalmayacaktı.

       Asr-ı Saadette de bu en güzel şekilde yaşanmış. Peygamberimiz kendisinden sonra gelecek olan devlet başkanının seçimle gelmesini istemiş. Cumhurun vereceği kararın önemine bir kere daha dikkat çekmiştir. Yapılan istişarelerde alınan kararlar doğru ve isabetli ise dinimizce iki sevap ve yanlış ise bir sevaptır. Öyleyse bizim karakterimize en uygun yönetim şeklinin Cumhuriyet olduğu bir kere daha görülmektedir. Türk devletleri adına Cumhuriyet demese bile istişaresiz hiçbir karar almamıştır. Bu isabetli yapı Osmanlıyı altı yüz sene ayakta tutmuştur. Öyleyse herkes Cumhuriyetimizin kıymetini bilsin.