Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bugünkü yazımıza Ahmet Hamdi TANPINAR’ın “Bursa’da Zaman” şiirinden bir alıntı ile başlamak istedim. İstedim; çünkü bu şiir –özellikle de bu dizeler- çocukluğumun o güzel cami manzaralarını hatırlatır bana hep. Hatırlatır ve özletir.
Üzülerek görüyoruz ki artık o “avlu”lar bakımsız, o “şadırvan”lar şakırdamıyor, o “duvar” yıkık ve o “çınar” kesik.
Bir de bahçe duvarlarının yüksek , kalın yasak bölge gibi olması yok mu ? GİRİLMEZ der gibisine. Cadde den sokaktan geçerken o güzelim okulumun , camimin avlusuna gül bahçelerine seyretmek varken . Güzel dekorlu demir korkuluklar yapılsa görmeye değer.Ortacalar , güller , kasım patları birde TİRE min laleleri olsa. 
Yüksek duvar ve iç kısmında  köşesinde poşet yığını .
Cami, Müslüman bir toplumun vicdanıdır. Biz, din adamlarına günah çıkarmayız; Allah’ın huzuruna çıkar tövbe ederiz. Biz de ihtiyaç sahipleri, düşkünler camilere gelir; hırsızlığa, harama gitmezler. Ancak maalesef vicdanlarımızla birlikte, camilerimiz de kirleniyor; kalplerimizle birlikte camilerimiz de betonlaşıyor galiba. Vicdanımızla birlikte, camilerimiz de fakirleşiyor.
Özellikle benim yaşıtlarım, zamanda şöyle bir yolculuk yapsınlar. Yirmi sene kadar geriye gitsinler:
Günlerden salı. Pazar kurulmuş. Mehmet Amca köyünden çıkıp gelmiş. Alışverişini yapmış. Yılların yorgunluğuna bir de salı pazarının yorgunluğu ekleyen Mehmet Amca; Yeni Cami’nin avlusuna girer girmez onu “hoş geldin” dercesine mis gibi bir ıhlamur kokusu karşılar. Ihlamurların kokusuna, Kur’an kursuna gelen çocukların suladığı bahçeden gelen toprak kokusu eşlik eder. Şadırvana oturan Mehmet Amca buz gibi dağ suyuyla elini yüzünü yıkar. Serinlik… Huzur… ve şükür… Derken serin ve tatlı bir rüzgâr kopup gelir yükseklerden. Avludaki zeytin ağaçları da hafifçe eğip başlarını selamlar Mehmet Amca’yı. Abdestini alan Mehmet Amca, camiye girip sadeliğin zarafeti ve İslam sanatının ihtişamıyla namazını edâ eder. Ne yazın sıcağı kalır o anda ne yolun yorgunluğu ne pazarın keşmekeşi. 
Peki ya bugün?
Bir diğer konu da okullarımız. Camiler vicdanımızsa, okullarımız da beynimiz. Geleceğimiz, umudumuz yani çocuklarımız; zihinsel, bedensel ve ruhsal olarak okullarda şekilleniyor. Okullar çocuklarımıza doğruyu, iyiyi ve güzeli öğreten; onların nitelikli bir birey olabilmesine katkı sağlayan sosyal mekânlardır. 
Ne yazık ki okullarımızın hâli de pek iç açıcı değil. Bir kere estetik değil okullarımız. (Yani daha açık bir ifadeyle “güzel” değil.) Çocukların koşuşturduğu bahçelerde çiçekler olmalı, rengârenk çiçekler. Ağaçlar olmalı, gölgelerini ve meyvelerini çocuklarımızla cömertçe paylaşan ağaçlar.
Tüm bunları yetkililer bilmiyor mu? İlgililer görmüyor mu? Kaymakamlık, belediye, müftülük, Millî Eğitim bunların farkında değil mi? 
Tabii ki herkes farkında. Ama maalesef bir gerçek var:       BÜTÇE!    ÖDENEK !   YAZIŞMA ! Eee  birde siyasi çekişme Sen yaptın ben yaptım .
O zaman, “Haydi Tireliler!” diyeceğiz. 
Tireli mimarlar, peyzaj mimarları! Geçin bakalım proje masalarınızın başına!
Tireli cemaat! Haydi, camilerimizin hepsi için birer koruma ve güzelleştirme derneği kurmak için el ele!
Tireli veliler! Okullarınıza sahip çıkın! El birliği, güç birliği! Bir hafta sonu alın çocuklarınızı yanınıza; ellerinizde fırçalar, boyalar, kazma, kürek, fidanlarla okullara koşun! Okul Aile birlikleri iş başına!
Esnaflarımız! Ağabeylerimiz, kardeşlerimiz! Haydi pamuk eller cebe! 
O camilerde kaç neslin alnı secdeye değdi, değecek. O okullarda kaç nesil okudu, okuyacak!
Camiler bizim ! Okullar bizim ! 
Vicdan bizim ! Akıl bizim. !
Geçmiş bizim ! Gelecek bizim !
Kent bizim ! Sokaklar hepimizin !
Çünkü;
Yeşil Tire’miz insanlık tarihindeki, Türk tarihindeki, İslam tarihindeki yeri ve önemi münasebetiyle herkese, her yere örnek olmalıdır. 
Şehriyle, insanıyla, okul ve camisiyle örnek olmalıdır.  
Vakit; el ele üzerinde oturarak, kaş kaldırarak, dudak bükerek bu yok oluşa seyirci kalma vakti değildir. Vakit; birleşme, imece, el birliği, gönül birliği, güç birliği vaktidir. 
Unutmayın;
ÇARESİZSENİZ, ÇARE SİZSİNİZ !

YEŞİL TİRE , TEMİZ ÇEVRE , GÜRÜLTÜSÜZ ŞEHİR , HUZURLU KENT , SAĞLIKLI İNSAN İÇİN EL ELE.