Alemlerin Rabbi Allah (cc) şöyle buyuruyor: ''Müminler ancak birbirlerinin kardeşidirler'' (Hucurat suresi ayet:10). Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber efendimiz ise ''Müslümanların derdini dert edinmeyen, bizden değildir'' buyurmuşlardır. Bu ayet ve hadisten  anlıyoruz ki müslümanların birbirlerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Bir Müslüman, başka bir müslümanın başına gelenlere seyirci kalamaz, duyarsız olamaz.
       Yeryüzünde meydana gelen olayları yakından izliyoruz. Hep birlikte görüyoruz ki özellikle Müslümanlar, dünyanın birçok yerinde, her türlü eziyete ve işkencelere maruz kalıyorlar. Böylesine insanlık dışı muamelelere karşı insanlık alemi, dini, ırkı, rengi ve dili ne olursa olsun kesinlikle seyirci kalmaması gerekirken, maalesef bunca zulüm ve işkenceler karşısında susuyor ve sadece seyretmekle yetiniyor. Peki, ya biz müslümanlar, her türlü zulme ve işkencelere maruz kalan, din, can, akıl, nesil ve mallarına tecavüz edilen, hiçbir savunması ve savunanı kalmamış olan dindaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz? Yukarıda okuduğumuz ayet ve hadisin neresindeyiz? Hani ''müslümanlar bir vücudun azaları gibiydi, azalardan birisi acıdığında bütün vücut onu hissedecekti?” Maalesef bugün kanayan yüreğimize karşı yüz çevirerek kulak tıkamaktayız. Şahsi menfaatlerimiz ve yönlendirilmiş iradelerimiz için kullandığımız twitter’da, çeşitli tag’lar açarak ilgi uyandırmaya çalışırken, keşke bombalarla acımasızca öldürülen masum müslüman yavrularımız için de bir tag açabilseydik. Keşke Dünya’nın her köşesinde zulüm gören kardeşlerimiz için de iki katına çıkarabilseydik attığımız twitleri. Keşke o masum yavrular için dua eden görüntülerimiz yayınlansaydı tv ekranlarında. Belki o zaman bir hayrımız dokunurdu.
   
       Komşumuzun evi yanarken perdelerimizi örtüp, kapımızı kapatamayız. “Bana ne komşumdan” diyemeyiz. Eğer bunu yaparsak o yangın bir gün bizim evimize de sıçrayabilir. Bu konuda en doğru yöntem empati yapmak olacak bence. Orada varil bombalarıyla öldürülen çocuk ya sizin çocuğunuz olsaydı? Ben düşünüyorum, düşündükçe yüreğim sızlıyor, uykularım kaçıyor. İşte biz, bu şuur ve duyarlılıkla, Dünya’nın neresinde bir müslümanın ağladığını görsek, bunu vücudumuzda hissediyoruz. Bence bunu sizler de hissediyorsunuz. Sizler de ümmetin derdi ile dertlenip, feryatlarını işitenlerden, komşusu aç iken tok yatmayanlardan olmaya çalışıyorsunuz. Hz Muhammed’in ümmeti olmanız bunun en büyük ispatı.
         
       Bizler İzmir 112 personelleri olarak Hatay’ın Suriye sınırında da nöbete gidiyor, orada da din, dil, ırk, mezhep gözetmeksizin yardıma muhtaç kardeşlerimize şifa elimizi uzatıyoruz. Ve tüyler ürpertici şeylerle karşılaşıyoruz. Kundak bulamadığı için doğan bebeğini kutuyla sararak sınıra gelen ve yardım isteyen annelerle karşılaşıyoruz. Açlıktan bitap düşüp hastalanmış küçücük çocuğunu kurtarabilmek için umut dolu ve bir o kadar çaresiz gözlerle bizi bekleyen babaya uzatıyoruz yardım elimizi. Ve işte empati yapmak için en somut örnekler bekliyor bizi yüreğimizin kanayan yarasına tuz basarcasına.
      Bu tabloda yapılacak en son şey ırkçılık yaparak kardeşlerimize sırt çevirmek olacaktır. Eskiden şehitlerimize nasıl ağladıysak, geçtiğimiz gün kar esareti nedeniyle, mezrada yaşayan bir yavrumuzun hastalanarak ölmesi nasıl kanattıysa yüreğimizi, bu kardeşlerimize  karşı da aynı hassasiyetle yaklaşmalı, onlar ve tüm ümmet için dua etmeliyiz. Kardeşliğimizin yegane prensibi ümmetin derdiyle dertlenebilmek olmalıdır. İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerini yüreğimizin en derinlerinde haykırabilmek temennisi ile saygılar sunarım. Sağlıcakla.


“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırma da geç git,diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım..”