“Varlığım Türk varlığına armağan olsun”
        Değerli okurlar geçende bir arkadaşla oturduk, toplu pazarlık masası hakkında biraz sohbet ettik ve gördüm ki kamu personeli pazarlıklar ile ilgili pek fikir sahibi değil “işim var ya, ücreti ne olursa olsun” düşüncesinde kendine verilene “eyvallah” deme noktasında. Hal böyle olunca kamu personelini bilinçlendirmek sendikaların ve sendikacıların bir nevi görevidir düşüncesiyle ve Toplu pazarlık tatil edildiğinden dolayı bir bilgilendirme yazısı kaleme almayı uygun bularak bu hafta sizlerle paylaşmak istedim.
        Bilindiği üzere 25.06.2001 tarih ve 4688 sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu”nun adı,  04.04.2012 tarih ve 6289 sayılı Kanunla “Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu”  olarak değişti. Değişikliklerin sendika ve konfederasyonlarla iktidarlara (hükümetlere) ne getirdiğine ve nasıl yürütüldüğüne; “4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve toplu Sözleşme Kanunu” ile bu Kanunun uygulama yönetmeliği olan   “Toplu Sözleşme Görüşmelerinin Yapılma Usul ve Esasları ile Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, Kamu Personeli Danışma Kurulu ve Kurum İdari Kurullarının  Teşkili, Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik” çerçevesinde kısaca bir göz atmakta fayda vardır:
        Toplu sözleşmeler sonu tek ile biten yıllarda, bir sonraki iki yıl için yapılmaktadır. Bu yıl (2015) yapılmakta olan toplu sözleşme önümüzdeki iki yıl için (2016 ve 2017) yapılmaktadır.
4688 sayılı Kanunun toplu sözleşme ile ilgili maddeleri 6289 sayılı Kanun ile sessiz sedasız ve Konfederasyonlar uykuda iken değiştirilmiştir. Bu değişikliklerle Kanunun toplu sözleşme hükümleri doğrudan doğruya;
1- İktidarları ve masaya oturan yetkili sendika ve konfederasyonları korumaktadır.
2- Sendika ve konfederasyonların birbirlerini markaja almalarını sağlamaktadır.
Kanun ve ilgili yönetmelik gereği, toplu sözleşme masasına en fazla üyesi olan üç konfederasyon ile  her hizmet kolunda yetkili sendikanın birer temsilcisi oturmaktadır ki bu heyete Kamu Görevlileri Heyeti  denmektedir. Başkanını da en fazla üyesi olan konfederasyon belirlemektedir.
Kamu görevlilerini  memurların genelini ilgilendiren toplu sözleşme pazarlığı, en fazla üyesi olan üç Konfederasyon ile Hükümet arasında yapılmaktadır. Eğer en fazla üyesi olan konfederasyon masadan kalkarsa, ikinci konfederasyonun teklifi üzerinden pazarlık sürdürülmektedir. İkisi de kalkarsa üçüncüsü devreye girmemekte yerine, Hükümet devreye girmektedir, önümüzdeki iki yıl için maaş ve sosyal haklar Hükümet tarafından belirlenmektedir. Yani üçüncü konfederasyon masaya boşuna oturmaktadır.
Burada önemli bir noktanın altı çizilmeli ve gözden kaçırılmamalıdır.. O da şudur:
Birinci konfederasyon masadan kalkarsa, sıra ikincisine geçeceği için, ne olur ne olmaz diye birinci konfederasyon masadan kalkmayı ve yerini ikinci sıradaki konfederasyona bırakmayı asla düşünmemektedir.
İkinci konfederasyon ise birincisi masadan kalkarsa, sıra bana gelir diye o masada oturup sözleşme süresinin sonuna kadar beklemektedir. Böylece ilk iki konfederasyon birbirini bloke etmektedir. Ancak üçüncü konfederasyonun işin başından sonuna kadar dinleyici olarak masada neden beklediğini ise anlamak mümkün değildir.
Aynı durum, hizmet kollarındaki sendikalar için de geçerlidir. Çünkü 2015 yılında yapılmakta olan toplu sözleşme görüşmelerinde 11 hizmet kolunun tamamında memur-Sen’e bağlı sendikalar yetkilidir ve hizmet kollarındaki toplu sözleşme görüşmeleri o sendikalarla Hükümet arasında yapılmaktadır.
3-Sendika ve konfederasyonların birlikte hareket etmelerini önlemektedir.
Sendika ve konfederasyonlar, kendilerini birbirini bloke etmekle görevli saydıkları için, ortak tavır, ortak söylem ve ortak eylem içinde olmaları mümkün olamamaktadır.
4-Üyeler ve kamu görevlileri nezdinde iktidarların, sendikaların ve konfederasyonların başarısızlıkla suçlanmasını önlemektedir.
        Şunu öncelikle belirtmek ve herkese anlatmak lazımdır:
Toplu sözleşme görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlandığında, (2012 yılında olduğu gibi)  sendika ve konfederasyonlar üyelerinin ve kamu görevlilerinin karşısına çıkarak:
“Hükümetle anlaşamadık, ne yapalım, biz de Hakem Kuruluna başvurduk. Hakem Kurulu da kararını verdi. Yapacak bir şey yok. Mecburen karara uyacağız.”
İktidar da şöyle diyecek:
“Evet, sendikalarla anlaşamadık. Ama bağımsız bir kurul olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun kararlarına saygılıyız.  Zaten o Kurul kararları da toplu sözleşme hükmündedir. Karara uyacağız.”
Dolayısıyla kamu görevlileri de sendika ve konfederasyonlarla iktidarı değil, Hakem Kurulunu suçlayacaklar.  Böylece hem iktidar hem de masaya oturan sendika ve konfederasyonlar üyeleri nezdinde aklanmış olacaktır.
Böylece toplu görüşme’nin adının toplu sözleşme olarak değiştirilmesinin bir şeyi değiştirmediği, gerçek bir toplu pazarlık düzeni getirmediği kamu görevlilerinden ve kamuoyundan saklanmaktadır.
Netice olarak toplu sözleşme ile ilgili hükümler; hem sendikaları ve konfederasyonları hem de iktidarı kurtarmış olmaktadır. Ortada tek suçlu olarak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kalmaktadır.
     
  İzlemeye ve paylaşmaya devam edeceğiz. Hoşça kalın, sağlıkla kalın”