Yıl 2016.
Tarih 15 Temmuz.
Günlerden Cuma akşamı ertesi gün tarih sınavım var.
Tarih sınavına çalışırken geçmişte yeniçerilerin sultanları tahttan indirmek için kalkıştıkları hain girişimleri okudukça eşime dönüp büsbütün şaşkınlığımla geçmişten yakın tarihe kadar darbelere kalkışan askerler; “bir ülkenin askerleri bu kadar kolay kanmamalıydılar kendilerine emanet toprağa millete devlete kurşun sıkmamalıydılar" derken telefonum çaldı. Telefonun diğer ucunda kardeşim telaşlıydı. Televizyonu açtığımda TRT... 
Cumhurbaşkanı'mızdan haber var mıydı? Arıyordum karanlık bir gecede küçük bir aydınlık. Duramadım, oturamadım. Dışarıda her yer zifiri karanlık. An gibi hatırımda. Benzin istasyonları, marketler de korkunç bir zincir. İlerledikçe karanlık caddelerde "Tayyip indi! Tayyip indi! " naraları atanlar. Bayrağımı salladıkça üzerimize kendilerini insanlıktan çıkaran şişelerini gösterip böğürmeye devam ediyorlardı. "Tayyip ind! Tayyib'e idam! Tayyip ipe!" Cumhurbaşkanından haber almadan dışarı çıkmak saniyeleri bir tarihi yerleştirmek çok ağırdı. Bir anda koca dağların ağırlığını hissetmiştim. Sanki kilometrelerce uzak bir yola çıkmıştık. Bitmiyordu. Bir türlü karanlık sokakların sonu gelmiyordu; bir yıl önce gördüğüm rüyam aklıma geldi. Aynı bu şekliyle karanlık, kapkaranlık sokaklar. Etrafta demir kapılardan evler ve birde silahlı askerler. Biz Sayın Cumhurbaşkanı ve hanımefendiyle arabasına bindik ve kendilerine “sayın Cumhurbaşkanı'm burası çıkmaz sokak. Her yer asker kaynıyor. Her yer hain dolu” dedim. Elhamdülillah çıktık o sokaktan. Bu rüyamı şubeler toplantısı için gittiğim bir ilde görmüştüm. O sabah kahvaltıda Hanımefendinin kaldığımız otele geleceğini öğrendim. Bunun sıradan bir tesadüf olması mümkün değil dedim. Eşimle göz göze geldiğimizde aynı şeyleri düşünüyorduk. Hiç konuşmadan yukarı çıktık. Birçoğunuza komik gelebilir ancak gördüğüm rüyamı ve ona bağlanan tüm bildiklerimi kâğıda döktüm. Akşam olduğunda kendisi bir toplantıda ve bizimde otelden başka bir toplantı yerine geçmemiz gerektiği hasebiyle mektubu vermek istemesem de bayan koruması aldı. Daha sonradan görevden alındığını öğrendiğim bu korumanın mektubu vermediğine inanıyorum. Zira verseydi hanımefendinin yazdıklarıma duyarsız kalması mümkün değildi. Elhasıl 15 Temmuz gecesi Buca'dan il binasına gidinceye kadar bunları yaşadım. Belki de ilk dakikalar olduğu için geçtiğim sokaklarda kimseyi göremedim. Tâki il binasının önüne geldik. “Elhamdülillah” dedik. Dakikalar geçtikçe caddeler insan seline dönüştü. Artık hiç ilerleyemiyorduk. Bu sefer arabaların insanların caddelerde kilitlenmesinden. Karanlık puslu gece yerini aydınlığa bırakıyordu gecenin sabahında. Birçok şiir dizeleri yükseldi yüreğimizden; "Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber/ Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber"  “Sahipsiz vatanın batması haktır/ Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır", "Evladım yetim büyür! Ancak vatansız büyüyemez!" Tarihte söylenmiş bu dizelerin canlandığı andır 15 Temmuz. Biz zannediyorduk ki Çanakkale ruhu tarihe gömüldü. Hayır, Çanakkale yediden yetmişe hepimizin içinde her an diri. Her an an gibi... Elhasıl kelam benim tarafım belli. Ülkesinin seçilmiş Cumhurbaşkanına kastedip milletini katledip toprağına göz diken hainlerin ve onları savunan avenelerinin karşısındayım. İlk günkü gibi dimdik ayaktayım. Sanmasınlar ki unuttum. Geçti yaralarım. Bu can bu tende oldukça geçmeyecek ne sızılarım nede ahlarım, figanlarım. 15temmuz şehitlerini rahmet ve saygıyla yâd ediyorum...